Miras Dergisi

“Adanmış Hayat” nedir?

Adanmış hayat, yeryüzünde bekâr yaşama yoludur. Hayatlarını kilise ve Rab’be adamak için kadın ve erkek adaylar, dini cemaat veya manastırlarında üç kutsal yemini ederler. Bunlar fakirlik yemini, iffet yemini ve üstlerine itaat yeminidir. Kendilerini adadıkları hayat boyunca hiçbir şeye sahip olamazlar. Mal, mülk edinemezler. Bekâretlerini, Rab’be adarlar ve Mesih İsa’nın kiliseye sadık olduğu gibi, onlar da yeminlerine sadık kalırlar. Kilise bünyesinde üstlerinin kararlarını tartışmazlar ve denilene itaat ederler. Bu yeminleri eden rahip ve rahibeler, Mesih İsa’nın öğretilerini, öğütlerini ve fikirlerini daha mükemmel bir şekilde takip ederler. Rab’bimizin de açıkça ifade ettiği üzere, bunlar “mükemmel” olmak isteyenler için öğütlerdir (Matta 19, 10-12; Matta 19, 16-22; Matta 5, 48). Bu hayat tarzı, cennetteki hayatı bir ayna gibi yansıtır. Cenneteki ruhlar, yeryüzündeki zenginliklerin tümünden uzak, tamamen fakirdir. Saflık ve temizlik anlamında, son derece temiz ve iffetlidir. Her şeyden öte cennetteki ruhlar, Rab’be tamamen sadıktır. İşte bundan dolayı kilise ruhbanlık vokasyonunu (çağrısını) “üstün” görür ve bu hizmeti bir mükemmelleşme eylemi olarak tanır. Hiç şüphesiz evlenip Hristiyanca yaşayan aileler de Rab’bin isteğini yerine getirmektedirler, onlar “Rab Mesih İsa’nın istediği gibi” yaşamaktadırlar. Ancak adanmış bir ruhban “Mesih İsa gibi” yaşamaktadır. Şunu da belirtmek gerekir: Her ne kadar bekâr olsa da, bir ruhbanlık tarikatına dâhil olmayan, sadece episkoposa bağlı olan (Diyosezen) bir peder, bu üç ruhbanlık yeminini etmez.

Azizler Ne Diyor?

Azizler bu konuda ayrı bir bakış açısı sunar. Azizlere göre, adanmış hayat cennete giden en emin ve en doğru yoldur. Adanmış ruhbanlık hayatı, dünyayı kutsamanın en etkili ve iyi yoludur. Aziz Thomas Aquinas’a göre adanmış hayat o kadar ulvi ve yüce bir mertebedir ki, “bu mertebeye ulaşan ve adanmış hayatı olanlar, vaftiz olanlar kadar lütuf alır.” Bu durumda şu söylenebilir: Bu mertebede nihai olarak ruha layık görülen lütuflar, hayatta kazanılabilecek bütün diğer lütuflardan daha büyüktür. Ruhbanlık hayatına girenler, bu konuda emin olabilir, çünkü izledikleri yol çarmıhtır, yani sevginin en iyi ifadesidir. Sürekli devam eden dua ve fedakârlıkla dolu bir hayatla, kendini bu yola adamış ruhbanlar bütün dünyadaki ruhların değişimi için cennetten lütuf üstüne lütuf alır. Ruhban olmanın anlamı da, dünyanın naçizane bir “ortak kurtarıcısı” olmak demektir. Bu ortak kurtarıcılar, Yüce Rab’bimizin çarmıhında birleşir. Rab’bimizin Azize Faustina’ya bir defasında söylediği gibi, dünyanın var olmasını sağlayanlar, seçilmiş ruhlardır (adanmış ruhbanlardır). Papa 2. Jean Paul’ün de söylediği gibi, manastır hayatı “vaftiz olan herkes için bir referans noktasıdır” (Orientale Lumen). Diğer bir deyişle, ruhban hayatı, vaftizli Hristiyanlar için bir örnek teşkil eder. Dindar bir hayat, dünyanın ruh sağlığının tek büyük göstergesidir. Eğer manastırdaki hayat iyiyse ve manastır hayatı olması gerektiği gibiyse, dünya da öyledir. Eğer manastırdaki hayat yozlaşmış ve kötüyse, dünya da öyledir. Bundan dolayı dünyayı gerçek anlamda değiştirmek istiyorsanız, ruhban hayatını ya da manastır hayatını bir gözden geçirmeniz gerekir.

Azize Faustina, Günlük, Aralık 1937, Madde 1434: “Bugün, günahlarından dolayı günlerinin kısaltılmasını hak eden insanlığa karşı Rab, çok kızgın olduğu bilgisini verdi. Dünyanın seçilmiş ruhlar sayesinde var olduğunu öğrendim; yani ruhbanlık tarikatları sayesinde. Ruhbanlık tarikatlarının olmadığı bir dünyanın vay haline!”

Clairvauxlu Aziz Bernard: “Onlar (yani ruhbanlar) daha sade bir şekilde yaşıyor, çok nadir hata yapıyor ve yaptıkları zamansa hızlı bir şekilde toparlanabiliyorlar, ayağa kalkabiliyorlar. Güçlü bir şekilde onlara yardım ediliyor, el uzatılıyor. Daha huzurlu bir hayat sürüyor, daha güvende gözlerini yumuyor ve büyük bir cömertlikle mükâfatlandırılıyorlar.”

And Dağları’ndan Azize Teresa: “İçimdeki vokasyonu (ruhbanlık çağrısını) eskiden her şeyin üstünde görürdüm, bugün ise bu fikri tekrar ve tekrar takdir ediyorum. Çünkü bir [ruhbanın] kutsallığı, diğer tüm kutsal ideallerden daha üstün ve yücedir. Bunu bizzat kendim gördüm ve tecrübe ettim. […] Bazen hayal dünyasındaymışım gibi geliyor bana… İçimde olan ve hissettiğim şey öylesine karşılaştırılamaz ve eşsiz bir mutluluk ki, hayal dünyası mı gerçek mi kendimi hala ikna edemiyorum. Vokasyonu olmayanlar bunu anlayamayabilir, çünkü onlara göre fedakârlıkta (adanmışlıkta) bir mutluluk yoktur. Ancak Rab için yapılan fedakârlık, en saf ve en temiz mutluluktur.”

Avilalı Azize Teresa: “İlk başta istediğim bir rahibe olmak değilse de, ruhban hayatının en iyi ve en doğru şey olduğunu gördüm. Bundan dolayı, yavaş yavaş kendimi buna zorladım. Bu çabam yaklaşık üç ay kadar sürdü. […] Cübbemi giyip hizmete başladığımda, Rab’bimiz kendine kötülük yapanlara nasıl yardım ettiğini bana gösterdi, bunu anlamamı sağladı. O’na hizmet etmek için öylesine büyük bir coşkuyla içim doldu ki, bugüne kadar asla bir hayal kırıklığı yaşamadım ve bu çoşku hiç bitmedi.”

Aziz Aquinolu Thomas: “… dini hizmete girerek bir kişinin, tüm günahlardan azad edildiği söylenebilir. İnsanın üm günahlardan kurtulmak için bir ruhbanlık tarikatına dâhil olarak Rab’bin hizmetine hayatını adaması yeterlidir. Bu adama, her türlü memnuniyeti aşar. Kilise Babaları’nın hayatlarını okuduğumuzda denildiği üzere, dini hizmete girenlere vaftiz edilenler kadar lütuf bağışlanır.”

İskenderiyeli Aziz Athanasius: “Şimdi bir adam, dünya yolunu seçerse, yani evlenirse, suçlanamaz, suçlanmamalı. Ancak, kendini hizmete adayanlar kadar da büyük mükâfat görmeyecektir. O da ürün verdiği için, mükâfat görecektir elbette, örneğin otuz kat kadar. Ancak, eğer bir kişi, başarması bir önceki örnektekine nazaran zor olmasına rağmen kutsal ve göksel yolu seçerse, mükâfatı kat be kat büyük olacaktır. Mükemmel ürünü yetiştirdiği için, mükâfatı söz gelimi yüz kat olacaktır.”

Agredalı Kutlu Meryem, “Rab’bin Gizemli Şehri,” 2. Kitap, 1. Bölüm: [Kraliçenin Sözleri] “Kızım, ölümlü dünyada bir ruhun sahip olabileceği en büyük mutluluk, Rab’bin hizmetine adanmış o kişiyi Yüce Rab’bin çağırmasıdır. Bu sayede Rab, onun ruhunu tehlikeli bir kölelikten kurtarır ve ekmeğini anlının teriyle kazandığı, gerçek özgürlükten mahrum olduğu dünyanın kötülüklerle dolu esaretinden azad eder. Şeytanın kurnazlığı ve insanların yoldan çıkma meylinden dolayı ortaya çıkan çok ağır ve son derece kötü kurallar ve geleneklerle güçleşen dünyevi hayatın tehlikelerinin farkında olamayacak kadar kim sersem ve gözü kör olmuş ki? Böylesi bir dünya karşısında, en iyi tercih ruhbanlık hayatı ve inzivadır. Bu hayatta insan güven ve huzur bulur, dışarıda ise acı ve mutsuzluğun kol gezdiği kötü ve fırtınalı bir deniz vardır. Kalplerinin artık taşlaştığından ve kendilerini tamamen unuttuklarından, insanlar bu gerçeği bilmiyor ve bunun lütfu onları çekmiyor, etkilemiyor; ama sen, ey ruhum, Yüce Yaratan’ın sesine sağır kalma, O’nu duy. Hareketlerinle ve fikirlerinle ona katıl ve yanıt ver. Sana şunu hatırlatmak istiyorum: Şeytan’ın insanları içine çektiği en büyük tuzaklarından birisi de, her ne zaman Rab ruhu kendi hizmetinde mükemmellik hayatına çağırmaya ve çekmeye kalkışsa, Rab’bin çağrısına kulak astırmamak, ona karşı getirmektir. Her ne kadar her zaman büyük bir şevk ve salt niyetle yapılıyor olmasa da, cüppe giyip din hizmetine girme eyleminin kendisi bile, kötü ruhları ve kötülükleri def etmek için, onların gazabından kurtulmak için yeterlidir. Çünkü onlar da biliyor ki bu eylem, insanlara sadece Rab’bin görkemini ve kutsal meleklerin coşkusunu göstermeyecek, ruhbanlık hayatı aynı zamanda ruhlarına kutsallık ve mükemmeliyet de getirecektir. Dünyevi ve insani güdülerle cüppe giyip, daha sonra ilahi lütfun geldiği kişiler de olmuştur. Bu ilahi lütuf, onları mükemmelleştirir ve her şeyi yoluna koyar. Eğer iyi niyet olmadan da bir başlangıç olabiliyorsa, ciddi ve samimi Rab’bi bulma arzusuyla, O’na hizmet etme ve O’nu sevme güdüsüyle ruh ilahi sevginin etkisi altına girdiğinde, lütfun nuru ve etkisi ile ruhban hayatının disiplini ne kadar daha çok güçlü ve etkili olabilir?”

And Dağları’ndan Azize Teresa: “Manastıra kapanmak, tek kişilik cennet odası gibidir; içinde ruh için sadece ve sadece Rab vardır. Manastırda Rab ile yaşamayan bir ruh, onu sadece kirletir, ona saygısızlık eder. Manastır hayatını, Rab tamamen sarar, içini doldurur. Çünkü orası O’nun yaşadığı yerdir. Ruhbanların ruhları, O’na sürekli hayranlık duyan meleklerdir.”

Azize Faustina: Mesih İsa bana şöyle dedi: “Rahibe manastırlarında da yüreğimi coşkuyla dolduran ruhlar var. Benim özelliklerime sahipler; bundan dolayı Göksel Baba onlara özel bir ilgi ve alaka ile bakıyor. Sayıları çok az. Göksel Baba’nın adaleti karşısında onlar dünya için bir savunma ve dünya için merhamet dileme sebebi. Özellikle Benim tarafımdan seçilmiş bir ruhun sadakatsizliği yüreğimi derinden yaralar. Bu tür sadakatsizlikler yüreğimi dağlayan ve yaralayan bir kılıç gibidir.”

Kaynak: Amerika Katolik Episkoposlar Kurulu Web Sitesi

Buğra Poyraz

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.