Miras Dergisi

Dünyaya getirmek, bir kadının anneye dönüştüğü an…

Tanrı, bedenimizde etkendir. Sebebi olmadığımızın ve hükmedemediğimizin içerisinde bizi yaratır ve bize biçim verir. Hayat boyu içimizde çalışma yapan bu Tanrı’ya olan inancımız bize, bilhassa bedensel varoluşun kesin olaylarından biraz bahsetme hakkı verir. Bunlardan biri –özellikle kadınları ilgilendiren biri- doğumdur, bir kadının bebeğini dünyaya getirmesidir. Bu yaşam olayını düşünceye dökmek istediğimizde ise doğumdaki aktif-pasif geçişlerine odaklanırız; bu hem doğum için gerekli olan hem de bu yolculuğun farklı aşamalarına eşlik eden iç eğilimlerin aktiflik ve pasiflik halidir çünkü Tanrı fiziksel aktivitede olduğu kadar pasif halde de etkendir, ama bu etkenliğin şekli farklıdır.

Doğum yapan kadın, tamamı kendi gayesine bağlı olmayan bir gücü keşfetme halindedir. Kadın bedensel ve duygusal olarak tamamen eylem halinde olmasına karşın aslında başına gelene tabidir: Kuvvetini sonuna kadar kullanırken, kendini yürümekte olduğu yaşam yolunun doğuştan gelen pasifliğine bırakır. Gerçekleştirdiği eylemin nedeni, arzusu, gayesi ve bilgisi değildir ve o bunun içten içe farkındadır. Kendisini sarmalayan biyolojik süreci kabul edebilir ya da reddedebilir, içinden geçtiği farklı aşamaları kafasının içinde yerli yerine oturtabilir veya birbirine karıştırabilir; bunlar meydana gelen olay karşısındaki kökten pasifliğinde hiçbir değişiklik yapmaz. Doğum güç verir ve kadın, bedeninde meydana gelen olaya iştirak etmesi nedeniyle güçlüdür, engel koymadan uyum sağlamalıdır, zaten de karşı koyamaz: Bunu aylardır bilmektedir. Beden isteğin önüne geçer.

Doğum olayı karşısındaki içsel tutum, bilinmeyen ve acı verici olanın elinden tutarak onu hayatla buluşturma kesin kararına dayanır. Aynı sahne her çocukta tekerrür eder. Bu şekilde anne, vakti geldiğinde işe koyulur ve buna paralel olarak da düşünce içermeyen, güçlü, bedensel bir iman içerisine girer. Kendini olayların, vereceği hayatın merkezine koymak için bir bedel ödemesi gerektiği düşüncesine direnir. Kaçma isteği kapısını çalsa da kadın, öyle gerektiği için her şeyi göründüğü gibi kabul eder. Düşünce, doğumun güçlüğünü sabit bir ruhsal tekdüzeliğe taşımaz, onu bedenle birlikte ve beden yoluyla deneyimler. Bununla birlikte, kadın beklenen bir bebeğe hayat verdiğini, bir erkeğin çocuğunu dünyaya getirdiğini bilir. Böylelikle acının sonunda bir çocuğu dünyaya getirmenin sevincini yaşayacağını da bilir ve doğum sırasında yaşadıkları karşısında ağırbaşlı ve sakin bir tavır sergiler.

Dünyaya getirme kararı bedensel bir karardır. Bu bedensel karar akılla yapılan bir analize bağlı değildir, anne olma arzusuna sağlam bir hat ile bağlıdır. Herkes bir bedene sahiptir. Bu bir bedene sahip olma farkındalığı kadınlarda doğum sırasında daha derindir. Hamilelik sırasında kadın kendini her zamankinden daha meskûn hisseder, bu meskûn olma hissi doğum sırasında daha da artar. Ve bir kuvvet onu acının verdiği korkunun ve acının içindeki acının içinden geçirir. Çığlıkları belki de tüm zamanların çocuğunu vaktinden önce kaybetmiş, doğum sırasında yaşamını yitirmiş ya da acılar içinde doğum yapmış kadınlarının acılarını haykırır. Dişilerin dünyası, kendini başkasının hayatına adama olgusunun fiziksel deneyim kısmını görmezden gelmez. Hal böyleyken, Yaşamın efendisine kendisinin ve bebeğinin başından geçecek olan olayı faaliyete geçirme yetkisi verir. Güven anlamına gelen ve Tanrı’ya kendi bedeni aracılığıyla faaliyette bulunmasına izin veren bu kuvveti esas alarak, kendi bedensel çalışmasını gittikçe güçlenen, süresi gittikçe uzayan ve gittikçe sıklaşan kasılmalar yoluyla gerçekleştirmesi gerekir. Bu, özellikle de doğurma vakti gelen bir kadın için, hatırı sayılır ölçüde fiziksel direnç ve dayanıklılık gerektiren derin bir yolculuktur. Doğumun itimat ettiği, alternatifi olmayan bu çabadır ve bu çabanın kendisi de, güven açısından bakıldığında, gücünü imandan alır. Çalışmayı yapan, annenin bedeni, direnci, ritme uyma kabiliyeti, nefesidir. Anne, başarının tamamı kendisine bağlıymışçasına Tanrı’ya övünmek isteyebilir ancak çalışmayı yapan kadının bedeni ve Yaşamın efendisidir. Diğer bir deyişle tek emek sarf eden kadın değildir ve bu zordur; kadın bir yandan da kendisi, çocuk ve baba için hazırladığı dünyayı eşsiz biçimde şekillendirir, baba ise ailesini korur ve huzuru sağlar.

Kadın, tıpkı işe gelir gibi imana gelir ve bunun için belki dokuz aylık bir süreye ihtiyaç duyar. Bu süre sonlanıp da doğum vakti geldiğinde durumun, kendisi ve bebek için ölümcül olmadığı müddetçe, bu şekilde devam edemeyeceği net algısına sahiptir. Kadının bilinci doğum öncesinde bilinmezliğe giriş yapar ancak değişim olacağından, kendini hazırlaması gerektiğinden, buna karşı gelemeyeceğinden veya sürece hükmedemeyeceğinden emindir. Hem kabul ve güçsüzlük hem de güç ve kararlılık aynı anda oradadır. İnanç, Yaşamın efendisine bize hükmetme yetkisi verir ve bu yetki de, inanma eylemi içerisinde, bizi güçlü ve canlı kılar. İnanç Tanrı’ya, bizi uyandıran içimizdeki Ruhuna, mühim olan ve hayat getiren, bu sayede de Krallıkta, tıpkı bir annenin çocuklarını büyütmesine ve karnını doyurmasına yardımcı olan maya misali, bir adamın kuşları büyütmesine ve korumasına yardımcı olan tohum vazifesi gören tek eylem için bizi etkin kılma yetkisi vermektir.

Bununla birlikte, doğumun başlamasından önceki zaman zarfında, kadın akli soğukkanlılığın verdiği heyecanla evet ya da hayır diyebileceğini düşünür ancak vuku bulan genleşme ile bu güvencesi değişir. Sınav gittikçe zorlaşır ve rahim kasılmaları ile ardından gelen rahatlama arasındaki geçiş çok belirgindir. Bu aşamada, olanı biteni uysallıkla karşılamak önem arz eder. Dinlenme döneminden istifade etmek için acının geri geleceği korkusundan uzaklaşmak yerinde olur. Önce yavaş yavaş, ardından ivme kazanan bir ritimle, derin bir rahatlamanın yaşandığı saatleri bir öğrenme takip eder, bu öğrenme her şeyin iyi olacağına güvenmeyi beraberinde getirir. Doğum sırasında paniğe kapılmak oldukça risklidir. Hazırlık sırasında ortaya çıkan ya da önceki doğumların harekete geçirdiği duyguların şiddeti hayret vericidir. Burada, bebeği itme hareketine adapte olmanın verdiği güç, süreç ve anneyi çevreleyen kişilerin sabrı da hayret vericidir. En makul olanı, acıya baskın gelmeye çalışmak yerine ona karşı gelmeden, ıkınmalar arasındaki derin molayı kullanmak ve bir sonraki dalgayı karşılamak için kuvvet toplamaktır: Çıkış, feveran ve hemen ardından iniş – ve son derece derin bir dinlenme. Mola olmazsa, kasılmalar doğumun seyrini tehlikeye atar.

İlk defa, anneliğin nidasyondan bu yana üstü örtülü şekilde korunan çok gizli dünyasında bir yırtılma meydana gelir. Ağrısızdır. Amniyon kesesinin yırtılması işi derinleştirir, bu durumda bebeğin anneyle iletişimini sağlayan bir araç yoktur. Bir iç karışıklık ve karmaşa mevcuttur. Bazı zamanlar, bitap düşen anne kendini kaybederek gitmek ya da durmak ister. Kaçma olasılıkları oldukça sınırlıdır; ancak devam edemeyeceği, başaramayacağı düşüncesi bir süre tüm zihnini kaplar ve ona ne istediğini ve ne yapacağını bir kez daha gözden geçirme fırsatı verir. Bu tercih sıklıkla, kadını telkin eden adamla birlikte iki kişiliktir. Şüphesiz bu an bilhassa önemlidir. Boğulma ve eskisi gibi olamama ve de kendini akıntıya bırakma korkusunun aşılmasına yardımcı olur. Sevincin farklı formlarda vuku bulması olasıdır. Doğum mutluluk verici ve mucizevi bir olaydır.

Öte yandan, anne hazır olduğu anda doğum bambaşka bir evreye geçer, doğası ve şiddeti değişir: Bebeğin kanala girmesi fırlatma hareketini başlatır. Bu kapıya koymak demek değildir, dışarı doğru itmek anlamına gelir. Bebek ihtiyatlı olmayı bırakır, angaje olur ve ilerleyerek kendine yer açar. Fırlatmanın çok kuvvetli olması gerekir. Kadın bu yeni kuvvete ehildir. Tamamen olağan dışı bir durum olmasına karşın vücudu bu bilgiye sahiptir. Bu kuvvet, istem dışı rahim kasılmasına eklenen istemli bir ıkınma kuvvetidir. Birbirlerine mecbur olan istemli ve istemsiz kuvvet birleşerek doğum olayını meydana getirir. İçeriden itme hareketine adapte olmak kuvvetleri birleştirir, verimli bir sonuç almak için ise ıkınma anını algılamak gerekir. O anda, bebek ilerlerken genleşme sağlamak için bir hazırda bulunma hali gereklidir. Bu hazırda bulunma hali tepkisizlik değildir, aksine çabayı güven içerisinde, acıyı kucaklayarak sarf etmektir. Oysa acıyı karşılamak güven ister ve kendini gün yüzüne çıkmakta olan yaşama, kendini ifade eden ancak henüz gizliliğini koruyan yaşama gücüne olan inancın kollarına bırakmayı gerektirir. Kendini bırakmak çok büyük kuvvet ister. Maruz kalınan ve uygulanan kuvvette, sabır ve bedenin hazır bulunma hali bebeğe yol açma gerekliliğini muhafaza eder. Sonra acı gider, çocuk doğar; bitkinliğin verdiği ama doğan bebekle ısınan soğukluk, bebeğin teskin ettiği kas titremeleri ve bebek, anne ve hayat için elzem olan açlık gelir.

Doğum, aşkın zaman içerisinde dizisel olarak yaptığı bedensel kayıttır çünkü içinden çıkarmak, gitmesine izin vermek ve bunu kendi imkânlarıyla ve kendi kuvvetiyle yapmak suretiyle hayat vermek anlamına gelir. Bir erkeğin oğlunun dünyaya gelmesi ne büyük mutluluktur! Doğurmak, Tanrı ile insanın eylem sırasındaki sinerjisinin bedensel aşinalığının sonucu olarak meydana gelir. Yaradan ile yaratılmış olanın arasındaki ilişkide, her birey etken olma halini deneyimler: Burası bizim varlığımızı ve kuvvetimizi koyduğumuz ancak iman onu muktedir kıldığı için Tanrı’nın her şeyi tek başına yaptığı yerdir. Doğum öncesinden doğumun bitimine kadar olan evre bedenin imanı ile geçilir. Bu saatler belirsiz ve yeni olduğundan, kadın yenidoğana duyduğu inançtan destek alır ve kendi kuvvetini ve bu eşsiz tarihi oluşturan yaratıcılığını bu inançla destekler. Sevgisini perde perde açar: İnanıp güvenir ve harekete geçer. Varoluşa çağrı yapan, anne ve hepimiz aracılığıyla, tek başına durmaksızın çalışandır. Bizi hayatın Tanrı eli ile hayata doğru çalıştığına inandırır.

 

Communio dergisinden alınmıştır…
(Miras’ın 5. yıl özel sayısında yayınlanmıştır.)

Claire-Anne BAUDIN

Teolog

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.