Miras Dergisi

Ölüm Üzerine Birkaç Söz

Araştırmacılar, bir kişinin önümüzdeki dört yıl içinde ölüp ölmeyeceğini ölçebileceğini düşündükleri bir anket hazırlarlar. Testin tasarımcılarından biri, 50 yaş ve üstündeki kişiler için testin doğruluk düzeyinin %81 civarında olduğunu bildirir. Amerikan Tıp Birliği’nin resmi yayın organında yayınlanmış olan makalesi de, testin doktorlara teşhis koymalarına yardımcı olacak bilgiler konusunda, hastalara da geleceğe daha kararlı bakma konusunda destek olabileceğini iddia eder. Testin geçerliliğini göz önünde bulundurmasak bile, makalenin başlığının çok ironik olduğunu düşünüyorum: “Ölme İhtimalinizi Tahmin Etmenize Yardım Eden Test”. Bu aklıma Emily Dickinson’ın cümlelerini getiriyor: “Ben ölüm yüzünden duramayacağımdan, nazikçe o benim için durdu.” Elbette, bize ölme ihtimalimizi söylemesi için bir teste ihtiyacımız yoktur.

İngiliz devlet adamı ve katı bir ateist olan Roy Hattersley, The Guardian gazetesi için bir cenaze deneyimini yazar. Hattersley yazısında, bu cenazenin neredeyse onu yıllardır yapılmasını onaylamadığını söylediği cenazelerin desteklenmesi gerektiğine inandıracağını söyler. Bu sonuca, söylenen ilahilere eşlik edip, içten görünen bir topluluğun kendisini ifade edişini gözlemlerken varır: “Kilise’nin düzenlediği vedalar, inanmayan kişilerin yapabileceğinden çok daha iyi.” Yazısına şöyle devam eder: “’Ölüm, ıstırabın nerede, mezar, zaferin nerede?’ soruları aptalca sorulardır. Fakat aramızdan kurtuluşu beklemeyenler bile, bir cenaze töreninde bu zaferin küçük bir kısmını görebilir. İnsanlar, Tanrı olmadan da şükranlarını sunabilir ve yaşam için bir kutlama yapılabilir. Çalınan müzik de aşağı yukarı aynı olabilir. Fakat söylenen muhteşem sözler olmadan, anlamsız da olsa aynı yüce havanın yakalanması imkânsızdır.”

Bir arkadaşımın cenaze törenleriyle ilgili benimle paylaştığı deneyimlerini anlatmak istiyorum size. Bu arkadaşım Oklahoma’daki küçük bir kilisede stajyerlik yapana kadar hiçbir cenazede bulunmamıştı. Yıllar önce de birkaç anma toplantısında bulunmuştu, fakat daha önce hiçbir ailenin planlamadan, töreni ve gömülme işlemine kadar tüm süreci nasıl yaşadığını bu kadar yakından gözlemlememişti. Arkadaşım bu deneyiminden sonra bu küçük kilisede birçok aileye tüm cenaze süreci boyunca yardımcı oldu. Onun bu deneyimi sonucu bana aktardığı gözlemi ise, ölümlerin sayısının ona kilisede o yıl gerçekleşen doğum kayıtlarıyla kıyaslandığında endişe verici düzeyde orantısız görünmesiydi.

Birçok cenazede gözlemci olma şansı bulduğunuzda tuhaf bir şey olur. Ölümün ıstırabı, hayatın boşunalığı ve insan doğasının geçiciliğini gözler önüne seren bir şey haline gelir. Süleyman şöyle sormuştur: “ Çünkü gölge gibi gelip geçen kısa ve boş ömründe insana neyin yararlı olduğunu kim bilebilir?” Yeşaya “Gerçekten de halk ottan farksızdır.” diye yazmıştır.  Hayatımda, kendi faniliğimin daha fazla farkında olduğum başka hiçbir dönem olmamıştır. Fakat ölümün bu tekrarlayan ıstırabının döngüsel deneyimi içinde, inanılmaz bir kısırdöngü vardır. Her yeni mezarda,  sürecin tüm olağan dışılığı bir kez daha gözler önüne serilir. Mihrabın önünde duran beden, derinlere doğru kazılan bir çukur, aşağı indirilen bir tabut… Ölüm korkunç başını bizim küçük topluluğumuzun derinlerine doğru sokar ve yaşam bunu durdurmak konusunda çaresiz kalırken, bedenin başında tekrar tekrar söylenen sözler boşuna değildir. Acıyı hafifletmek için bir girişim olduğunu düşündüğümüz bu sözler ne kadar tekrarlanırlarsa tekrarlansınlar, bize basmakalıp sözler gibi gelmezler. Tam tersine bu sözler, acımızı hafifletmezler ve yüzümüze bakan katı yürekli düşmanı ortadan kaldırmazlar. Fakat yine de bu sözler bir şekilde yankılanmaya devam eder. En sonunda fark edersiniz ki, bu sözler acıyı hafifletmek için söylenmez. Bu sözlerin söylenme sebebi daha çok, bu saldırıyı doğrulamak, bütün olağan dışılığıyla ölümün ıstırabını kabul etmek ve bunu tersine çevirmek için gelmiş olanın, tüm bu çirkin sürecin içinden geçmiş olanın adını anmaktır.

Bu dünyada sadece bizler bedenler hakkında sözler söyleyen, ölülerimizi gömen ve mezarlarına kadar tüm yol boyunca yanlarında olmak için ısrar eden yaratıklarız. Cenazeye taşıdığımız dünya görüşüne rağmen ölüm neden bize her zaman olağan dışı görünmeye devam eder? Hiçbir zaman durmayan, acıyla barışmayan ve son sözü ölümün söylemesine izin vermeyen bu ruh nedir? Kendimiz dışında biri ya da bir yer için yüksek sesle ağlamamıza sebep olan şey nedir? Pavlus, 1. Korintliler kitabında şöyle yazmıştır: “Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak, herkesten çok acınacak durumdayız.”  Bu sözler, bu yaşamdaki umudumuzu küçümseme girişimi ya da kutsal olanı sıradan olandan, fiziksel olanı ruhsal olandan ya da şu anda yaşadığımız dünyayı cennete dair bir umuttan ayırmak için yapılmış ilahi bir espri değildir. Tam tersine, Pavlus, Mesih’in ölümle kahramanca yüzleşmesine empati duyar. Bu yüzleşme, bizim şu anki gerçekliğimizi öylesine derinden sarsar ki, bunun bir sonraki hayat için ne yaptığını hayal etmekte büyük güçlük çekeriz.

Hattersley gözlemlerini, her birimizin derinliklerine kolayca inebileceğimiz bir yorumla noktalar: “Şu cümleyle gözyaşlarına boğulmayacak kişinin ruhu duygusuz demektir: ‘O, bizi kutsallaştırmak için öldü, biz de insanlığı özgürleştirmek için yaşayalım.’” Bu önemli devlet adamının, anlamsız olduğu konusunda ısrar ettiği; ama etkilendiği bir cenaze karşısında söylediği son ve muhteşem sözler bunlardır. Ya hepimizi içgüdüsel olarak mezarın başına toplayan şey, sözcükler ve insan aklını aşan, hayatın hiçbir zaman bu kadar kısa olmasının niyet edilmediğine ve ölümün bir şekilde yenilebileceğine dair bir anının özlemini çektiğimizin ipuçlarıysa? Ya cenazedeki son uğurlama sözleri, söyleyeceğimiz son sözler değilse? Ya tüm güzelliğiyle asıl hayat yeni başlayacaksa? Hatta ya ölülerimizin başında söylediğimiz sözler, hiçbir zaman bizim olmaları için düşünülmediyse:

“Diriliş ve yaşam Ben’im. Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır.” (Yuhanna 11:25)

 

Jill Carattini

RZIM Türkiye

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.