Miras Dergisi

Muzaffer Davut: Bir spor müsabakası okuması

Acaba bir sporcuyu cesaretlendirmek için Kutsal Kitap’ta Golyat ile çarpışan Davut’un hikâyesinden daha iyisi var mıdır? Eski Antlaşma’da bulunan en sürükleyici öykülerden biri olarak görülen Davut’un hikâyesinin [1] bütününde bu kahramanlığın tasviri bulunur. Davut, Golyat ile karşı karşıya geldiğinde, burada değerlendirme altına alınan konu Davut’un krallığı yönetme yeteneğidir. Fakat bir meydan okuma perspektifinden ele alındığında, bu çatışma aynı zamanda sportif uygulamalarla ilgili de bazı dersler ortaya koyabilir. Anlatıldığı gibi, iki şampiyon arasında geçen mücadele hem zaferin zamanının hem de mücadelenin hazırlık zamanının sorgulanmasına yol açabilir. Böylece bu hikâye sporda bedensel güç gösterisi ve bu gücün doğru kullanımı üstüne ışık tutar.

 

Bir spor müsabakası gibi bakarsak

  1. Samuel kitabının 17. Bölümünü okumak, gerçekten de Davut ile Golyat’ın savaşını bir spor müsabakasıyla karşılaştırmaya yardımcı olur mu? Hiç kuşku yok ki, bu tip bir yakınlaşmada bazı kısıtlamalar zorunlu hale gelir: bu kısıtlamalar hem savaş bağlamı hem de konunun içinde bulunduğu şartlardır. Nitekim iki erkeğin arasındaki mücadele, iki düşman tarafın savaşıyla sonuçlanır – Filistliler ve İsrailliler. Bu savaşın sonucu çok önemlidir çünkü zafer kimin olursa, diğer taraf kaçınılmaz biçimde bozguna uğramış sayılacaktır. Fakat bu sınır bir kez ortaya konduğunda, benzerlikler ortaya çıkmaya başlar. Her şeyden önce, hikâyenin başkahramanları sanki bir stadı doldururmuş gibi yerlerini alırlar: “Filistliler tepenin bir yanında, İsrailliler de karşı tepede yerlerini aldı.” ( 1Sa 17, 3). İşte size yüz yüze gelmiş rakiplerle doldurulmuş bir kahramanlık sahnesi: Tıpkı ister bireylerden, ister kolektif gruplardan oluşsun, pek çok spor karşılaşmasında da görülebileceği gibi.

 

Sporcunun nitelikleri

İşte hikâyenin genç Davut’u tam bir sporcu gibi gösteren tüm niteliklerinin altını çizdiği kısım burasıdır.  Hakikaten de hem beceri ve bilgelik, hem de cesaret ve kararlılık gösterir. Cesareti ilk başta, Filistinliyi görüp işittiği sırada kaçıp giden İsraillilerin duyduğu korkuyla zıtlık gösterir (1Sa 17,23-24).  Cesaretinin göze çarptığı bir başka nokta ise, Kral Saul’a vahşi hayvanlara karşı babasının sürüsünü nasıl koruduğunu anlattığı yerdir. Davut kararlılık da sergiler. Bu niteliğin kendini gösterdiği yer de, onun orada bulunmasına itiraz eden abisine kafa tuttuğu yerdir. Fakat genç yaşına ve çobanlık işine rağmen, Filistli savaşçıyla dövüşecek kadar kabiliyetli olduğu konusunda Saul’u ikna etmesi gerekince, kararlılığı çok daha fazla inandırıcılık kazanır. İşte o anda, vahşi hayvanlara karşı edindiği zaferi kendine mal etmeyip onlardan Rab sayesinde korunduğunun farkında olarak gerçek bir bilgelik gösterir. Davut örneğine baktığımızda, sporcu kendisine kuşkuya yer bırakmayacak biçimde destek olan başka bir kaynak bulacağını hissederek, kendi gücüne duyduğu güvene dayanarak meşakkatli bir yarışmaya girişme cesaretini bir kenara koyar. İhtiyaç duyduğu güç cesaret ve kararlılıktan oluşan ve de bilgeliğin de içinde bulunduğu bir çalışmayla kademeli biçimde elde edilmiştir. Bu bilgelik günü geldiğinde, sporcunun kendi güçlerine gereğinden fazla bel bağlamasına engel olup rekabet koşullarının bütünüyle aynı olmayacağını bilmesini sağlayarak, spor karşılaşması için gerekli yetenekleri yavaş yavaş inşa etmesine olanak tanır.

 

Şampiyon

Davut’un Golyat’a karşı savaşının bir başka özelliği de yine bir sporculuk bağlamını çağrıştırır. Bu özellik şampiyon bir kimsenin kendi grubuyla arasındaki bağı ve olayların sonuçlarını içerir. Şampiyon sıfatının kendisi zaten kendi içinde sanki bir meydan okuma ortaya atılmış ve aynı zamanda tüm bir halkın etrafında toplandığı bir onurun korunması durumu söz konusuymuş hissiyatını içeriyor gibidir. Davut, Golyat’a karşı savaş ve zaferin “İsrail’in utancını ortadan kaldırmaya” olanak sağlayacağının bilincindedir. Savaşın başlangıcında sözlü atışmalar gerçekleşir (1Sa 17, 43-46) ve bu atışmalarda her iki taraf da sırayla rakibinin kuşandığı ekipmanı alaya alıp onun leşini hayvanlara atmakla tehdit eder. Bu diyaloğun amacının her bir kahramanın kendi halkı tarafından sahip olduğu destek ve dayanışmayı sağlamlaştırmak olduğu düşünülebilir. Fakat aynı zamanda, maalesef, bir araya gelmiş bu güruh rakip tarafın aleyhine olacaktır. Spor “karşılaşmalarının” sonunda da görülebileceği üzere, bu tip bir hareket tutulan takımın zafer ânı ve diğerinin de yenilgi ânında en gerçek anlamına erişir. Davut ile Golyat’ın savaşını anlatan metin, mücadelenin sonuç aşamasında vuku bulan şiddeti saklamaz: “Kahraman Golyat’ın öldüğünü gören Filistliler kaçtılar. İsraillilerle Yahudalılar kalkıp Gat’ın girişine ve Ekron kapılarına kadar nara atarak onları kovaladılar” (1Sa 17, 51-52). Bu tepkiler, destekçilerden oluşan bir kalabalığı harekete geçiren coşku veya kızgınlık duygularının ciddi ölçüde ötesine geçer. Ancak, bu duygular halkın kendi kahramanı tarafından temsiline ve onları bazen bir özdeşleştirme noktasına kadar yükselerek birleştiren bağa dayanmaktadır. Fakat rakibi hiçe sayan bu tepkiler nedeniyle insanlar bir gerçeğin üstünü atlamamalıdır: bir ülkeyi kendi şampiyonlarına bağlayan duygular çoğunlukla meşru bir gurur ve memnuniyet ifadesidir.

 

Hangi zafer?

Bu mücadele tarafından ortaya atılan en ciddi soru, Davut’un Golyat’a karşı edindiği zaferin koşulları üzerinedir. Nitekim kibirli gücün karşısında belirgin bir zayıflığın yer aldığı bu mücadelede, şiddete yer bırakılmayacağı açıklanmıştı. Davut’un da Filistlilere söyledikleri bunu doğrular niteliktedir: “Bütün bu topluluk RAB’bin kılıçla, mızrakla kurtarmadığını anlayacak” (1Sa 17, 47). Aynı şey savaştan sonra da tekrarlanır: “Böylece Davut Filistli Golyat’ı sapan ve taşla yendi. Elinde kılıç olmaksızın onu yere serdi” (1Sa 17, 50). O halde Davut’un kılıç kullanmaksızın Filistli şampiyonu mağlup etmesi Rabbin adına gerçekleşmiştir. İşte tam da bu noktada metnin dengesinde bir kayma meydana gelir: “Sonra koşup üzerine çıktı. Golyat’ın kılıcını tutup kınından çektiği gibi onu öldürdü ve başını kesti” (1Sa 17, 51).  Eylemlerin hız kazanan ritmi Davut’un yüzüstü yere düşmüş Golyat’ın karşısında iyice kendinden geçtiği hissini uyandırır. Hikâyedeki mantık değişiminin okuyucu tarafından algılanma şekli, tıpkı bir maç esnasında sporculardan birinin rakibini alaya alıp aşağılama niyetiyle gerçekleştirdiği bir hareketin halk tarafından algılanma şekline benzer. Metnin sonu kaleme alınırken iki versiyonun birleştirildiğini bilsek bile, Davut’un Golyat’ın kafasını koparma hareketinin ortaya attığı soru yerini korur. Dahası, daha sonra İsrail oğullarının giriştiği katliam ve yağmaların tasviri, Davut’un Filistli’nin başını Yeruşalim’e getirmesi ve silahlarını da kendi çadırına koymasından bahsedilerek sona erer (1sa 17, 54). Yeruşalim’den bahsedilmesi, krallık onuruna erişimin bu zafere bağlı olduğunun anlaşılmasına yol açar. Bununla beraber, hikâyenin bu kısmında anılan şey sapan ve sopa değil, Golyat’ın başıdır. “Bu işaret anlamlıdır. Zira Davut’un kral oluşunun çobanlık esnasında gerçekleştiğini hatırlatsa bile, aynı zamanda kral olmaya layık olduğunun anlaşıldığı sırada, nafile bir zafer arayışına iç içe geçmiş nedensiz bir şiddet eğilimi tarafından zaten tuzağa düşürülmüş olduğunu da işaret eder. Elimize bir büyüteç alıp yaklaştığımızda, böylesine güzel bir mücadelenin trajik sonucu, tıpkı tüm zafer sahiplerine yaptığı gibi sporcu kişiyi de sorguya çeker: Bu kişi zaferiyle ne yapacaktır? Gücünü üstünlüğünden alan bu kişi, rakibine saygıda kusur etmeksizin kendi zaferini kontrol etmeyi bilecek mi? Davut o günde kendi zaferini yönetmeyi becerememiş miydi? Yoksa savaştığı kişinin şiddeti ona da bulaşarak onu da mı zehirlemişti? Tüm kabileleri tek bir ulus altında toplayıp başkent ilan edilen Yeruşalim’e Ahit Sandığı’nı yerleştiren Kral Davut’un daha sonradan bu tuzağa bir daha asla geçit vermemeye çalıştığı bilinir. Temiz kalplilik konusunda iyi bir örnek teşkil edebilmesinin sebebi, tarih boyunca çok az kralın başarabildiği şey olan, şiddet dolu kişilerle yol almaktan kaçınmasıdır. Gerçekten de “kutsal insanlara övgü”sünde (Si 47, 4-5.11) onu Sirakid kılan şey, aşırıya kaçmış nedensiz şiddet içermeyen gücün kanıtıdır.

[1]  Davud’un hikâyesi Samuel kitaplarında ve 1. Krallar kitabının başında (1 Sa. 16, 1Ka. 2, 11) ve de birinci Tarihler kitabında (1Ta. 10 – 29) anlatılır. Davud ile Golyat’ın savaşı 1.Samuel kitabının 17. bölümünün tamamını kaplar.

 

Christus dergisinden alınmıştır (Çeviri: Pınar Ercan)
Miras’ın 20. sayısında yayınlanmıştır

Brigitte Picq

Teolog

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.