Miras Dergisi

Gerçeğe Ulaşmak

Filozoflar gerçeği soyut bir düzlemde tartışırlar. Bu tip tartışmalar insanlara yardımcı olmak içindir ve kendilerine has özel bir yerleri de vardır. Fakat çoğu kez,  birçok insanın  anlayamayacağı kadar karmaşıktırlar. Bu tartışmalardan edinilen izlenim, genellikle  gerçeği bilmenin çok zor olduğu yönündedir.

 

Neyse ki Kutsal Kitap, hakikat hakkındaki anlatımını sadece felsefi alanda yapan bir kitap değildir. O, insanoğlunun asla kaçamayacağı temel sorulara cevap verir: Ben kimim? Ben nereden geliyorum? Neden buradayım? Nereye gideceğim? Kutsal Kitap birçoğumuzun ilgisini çeker, çünkü o bir hikâye biçiminde ve tarihi bir atmosferde gerçek hayata dair olaylardan bahseder. Daha ilk sözlerinde, Tanrı’nın var olduğunu belirterek kendi duruşunu ortaya koyar. Bu nedenle bizler,  gerçeği anlamak için yüzümüzü Kutsal Kitap’a çevirdiğimizde, kendimizi Kutsal Yazılardaki Tanrı’yla yüz yüze buluruz!

 

Bu tip bir arayışta, Kutsal Kitap’ın hakikat fikrini tanımlamak için seçtiği kelimeleri incelemek çok önemlidir. İbranicede hakikat, iman ve sadakat sözcüklerinin hepsinin aynı kökten geliyor olması çok ilgi çekicidir. Kelimeler arasındaki bu belirgin ortaklık, önemli bağlantılara işaret eder. Hakikat, sadece bir ifade değildir; hakikat, Tanrı’nın varlığının bir özelliğidir. Mezmurlar 36:5’te; “Ya RAB, sevgin göklere, sadakatin gökyüzüne erişir.” denir. Tanrı hakikidir, çünkü Tanrı, sözlerine ve sergilediği karaktere sadıktır. Doğru olan şey, bizim Tanrı’ya imanla bağlanmamızdır. Hakikat, iman ve sadakat kelimeleri gerçekten de birbirlerini tamamlar.

 

Dil konusunda yapılan bu kısa araştırma, entelektüel alanın çok ötesinde algılanması gereken bu sözcüklerin, ahlaki ve pratik gerekliliklerini gözler önüne serer. İbranilere göre inanç ve davranış arasında hiçbir ikilik yoktur; Tanrı’nın inanılabilirliği hem Tanrı’nın kendisine, hem de Sözü’ne uyan ahlaklı davranışları aracılığıyla ortaya konur ve her ikisi de aynı derecede güvenilirdir. Aynı zamanda, Yeni Antlaşma yazarları, gerçeği sadece bir kavram olmasının ötesinde hem Tanrı’nın, hem de O’na inananların özelliklerini yansıtan bir ifade olarak kullanırlar.

 

Kutsal Yazılar, hakikate dair çoğunlukla soyut tartışmalarda ya da popüler gnostik açıklamalarda kaybolan bir özelliği gün ışığına çıkarır. Soyut ve içeriksel düzlemde tartışılan hakikat, günlük hayat seviyesindeki hakikatten ayrılmamalıdır; objektif ve kanıtlanabilir olan, her zaman varoluşsal ve deneyimsel olanın yanında yer alabilmelidir. Diğer bir deyişle, hakikat hakkındaki sorularımıza aradığımız cevaplar, hem yüreklerimizi tatmin etmeli, hem de zihinlerimizi çalıştırmalıdır. Tanrı’nın varlığı ve karakterine dair gerçek, bir grup iman prensibinden çok daha fazlasıdır. Bu hakikat, hayatlarımızı sevgi dolu ve özgür bir ilişkiye dönüştürebilir. İşte bu konuşan Tanrı’dan, içimizde hep var olmuş olan soruların cevaplarını alabiliriz. Ben kimim? Ben nereden geliyorum? Neden buradayım? Nereye gideceğim? Tanrı’nın bize verdiği cevaplar, hem küçük bir çocuğun bile anlayabileceği kadar basit, hem de yetkin bir filozofun en karmaşık arayışlarını tatmin edebilecek kadar derindir.

(Miras’ın 5. sayısında yayımlanmıştır.)

L.T. Jeyachandran

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.