Miras Dergisi

Hristiyan Kadınlar: Havarilerin Havarileri ve Kilisenin Aynası

Mesih’in kadınlara gösterdiği saygı, Hristiyanlıktan etkilenmiş ülkelerin antropolojik yapısında iz bırakmıştır. İncil’in bu kendine özgü kültürüne rağmen, Kilise kurumunun bakış açısıyla ele alınan Hristiyanlık tarihi, kadınlara yönelik gelecekteki seçimleri etkileyen bir güvensizlik sergiler. Bu çelişkiyi nasıl anlayabiliriz?

 

İsa yine de kadınlarda Kutsal Ruh’un gücünü görür

Her şeyden evvel, İsa ile kadınlar arasında başlayan diyalog hakkında İncil’in ne dediğine bakmalı. İsa’nın döneminde Filistin dünyasında, erkekler kadınlarla hiç konuşmazdı. Bunun bir kanıtı olarak, İncil’de havarilerin bile kadınlarla konuşmadığını gösterebiliriz. Oysa Mesih’in kendisi kadınlarla diyalog kurar. Onların sorularını kabul eder, yanıtlarını dinler ve çoğunlukla onların içinde Kutsal Ruh’un gücünü görür. Mesih tarafından havarilerde olduğu gibi kadınlarda da, insanlığın içinde iş başında var olan Kutsal Ruh’un bulunduğunun kabul edilmesi her zaman bir diyalog vesilesiyle vukuu bulur. Kısacası Mesih kadınlarda yalnızca Kutsal Ruh’un varlığını kabul etmekle kalmaz, ayrıca Kutsal Ruh’un gücünün O’na inanan kadınlarda iş başında olduğunu da görür. Lazarus’un ölümünün ertesi gününde, İsa’nın Marta’ya şunları ifade edişi yine bir diyalog halindedir: “Diriliş ve yaşam Ben’im. Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır.” Sonra ekler: “Buna iman ediyor musun?” Lazarus ölmüş olduğundan, bu soru yadsıma veya kuşkuya mahal vermektedir. Oysa Marta şöyle yanıt verir: “Evet, ya Rab. Senin dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman ettim.” (Yu. 11, 24-27) Ancak o zaman İsa, Lazarus’u diriltir.

 

Krallığa girebilmenin dişil hareketlerden oluşan kriterleri

Bu son diyalog içerisinde yeni olan şey, kardeşinin ölümünden önce Marta’nın Eski Antlaşma’daki güçlü kadınla aynı türden bir kadını temsil ediyor oluşudur. Fakat belki de Mesih’in kimliği sayesinde gelen insanlık devrimini anlamakta zorlanıyordu. Kadınların Tevrat’ı okuma izninin olmadığı bir toplumda, İsa onlara şahsen Kutsal Kelam’a erişim olanağı sunuyordu: “Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.” (Luka 10, 41-42). Kardeşçe bir sempatiyi içeren bu cümle, Mesih’in Marta gibi davranan kadınların devamlı sergiledikleri temel insanî davranışları hafife aldığı anlamına gelmez. Aksine, bunları Cennetin Krallığı’na girebilmenin kriterleri olarak kabul ederek, İsa erkeklerin kendisini de bunun değerini anlamaya ve kendilerini bundan muaf tutmamaya davet eder: “Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz. Çıplaktım, beni giydirdiniz; zindandaydım, yanıma geldiniz…” (Matta 25, 35) Fakat aynı esnada İsa kadınların, ne ev işlerine dair saygıdeğer endişesiyle sınırlanmasını, ne memelilerle paylaştıkları biyolojik durumdan kendine övünç kaynağı yaratmasını, ne de tıpkı erkekler gibi iktidarın cazibesiyle yanılgıya sürüklenmesini kabul eder. Zaten İncillerdeki kadınlar bir kez bile olsa asla Mesih’i eleştirmez. İsa’dan bir kez olsun ne kuşku duyar, ne de sakınırlar.

 

Havarilerin havarileri mi?

Matta’ya göre, Mesih kadınlardan açıkça korkularını yenmelerini ve havarilerin yanında görevlerini yerine getirmelerini ister: “Korkmayın. Gidip kardeşlerime haber verin, Celile’ye gitsinler, beni orada görecekler.” (Matta 28, 10) Aslında kadınlar Mesih tarafından “havarilerin havarileri” olarak gönderilmişti, fakat gerçekten de böyle mi karşılanmışlardı? Bu havariler zaten Sihar kuyusunda Mesih ile Samiriyeli kadın arasında geçen diyaloğun konusunu anlamamıştı. (Yuhanna 4, 1-30) “O’nun bir kadınla konuşmasına şaştılar.” Fakat metindeki alıntı bununla kalmaz: “Bununla birlikte hiçbiri, ‘Ne istiyorsun?’ ya da, ‘O kadınla neden konuşuyorsun?’ demedi.” Bu sessizliğin nedeni nedir? Metin alışılmış, olağan bir metindir. İncil yazarı mizahî bir tarzla havarileri daha ziyade midesiyle meşgul halde gösterir: “Rabbi, yemek ye!” Burada havarilerin İsa ile kadın arasında geçen diyaloğun bir anlam içerebileceğini hiç de düşünmemiş oldukları sonucunu çıkarırsak hiç de yanılmış olmayız. Diriliş’in ertesi gününde, havariler aynı biçimde Mecdelli Meryem ile kadınların şahitliğini yalanladı: “ve kadınlara inanmadılar”, “bu sözler elçilere saçma geldi ve kadınlara inanmadılar…” (Luk 24, 9-11) Çok eskilere dayanan Paskalya litürjisinde, kadınlar her daim dirilişin ilk şahitleri olarak sunulacak, fakat ayin kurallarınca bu rol erkekler tarafından üstlenilecektir. Elçilerin İşleri’ne bakıldığında, Göklere Çıkış hikâyesinde kadınların özgün varlığından artık bahsedilmediğini görürüz.

 

Havarilerin dönemlerinden bu yana kadınlara susmaları gerektiği tembihleniyor!

Aslında Elçilerin İşleri’nin başından itibaren, Mesih’in kadın arkadaşları ortadan kaybolur. Mecdelli Meryem ve Marta nereye gitmiştir? Mesih’in annesi olan Meryem, bizlere bunun bir Pentekost toplantısı olduğuna dair hiçbir ifade bulunmaksızın, yalnızca tek bir kez ve hiç sesini çıkarmadan görünür. Elçilerin İşleri’ndeki kadınlar kimdir? Bir tarafta Markos diye tanınan Yuhanna’nın annesi Meryem (Elç. 12, 12) gibi müritlerden oluşan kadınlar, öteki tarafta – ki bunlar İncillerde asla görünmez – dikkat çekici, bazen de düşman kadınlar ve hatta Pavlus’un davasında Berniki gibi şatafatlı tören kadınlarıdır (Elç. 26, 30). Başka bir örnek de, İncillerde daha önceden gösterilen Kutsal Ruh’a karşı günahın açıklanması adına cezalandırılan Safira gibi havarilerden kendini sakınan kadınların ortaya çıkmasıdır (Elç. 5, 1-11). Mesih’in kendisi ise hiçbir zaman bir kadını cezalandırmamış ve hiçbir kadın da O’ndan asla kendini sakınmamıştır. Elçilerin İşleri’nde Filipus’un dört kızı gibi bazı kadınlar kehanette bulunuyorsa da, Pavlus ve Petrus bu kâhin kadınlarla karşılaştığında, kehanetin içeriğini açığa vurmaz veya onları sahte kâhin diye geri yollarlar. Acaba bunun anlamı Pentekost’tan sonra kadınların yaptığı kâhinliğin hiçbir varlık nedeni kalmamış olması mıdır? Pavlus bir kez din değiştirip havari olunca yine de Galatyalılara şunu belirtir: “Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var…” (Gal 3, 28). Bunu söyleyerek, büyük bir üstünlükle Yeni Antlaşma insanı olmayı becerir. Fakat hâlâ eski yasanın üstüne eklenmiş ağır yüklerle kuşatılmış biri gibi görünmektedir ve de ayrıca genel olarak “kadın” meselesini ele aldığında Yunanca konuşur. Mesih ona asla genel biçimde “kadınlardan” bahsetmez. Mesih kadınları teker teker dinler. Pavlus kadınlara toplantılarda susmalarını buyurduğunda, kendi zamanında henüz yazılı bulunmayan İncillerin ruhu ile farkında olmadan ters düşer. Peki öyleyse gerçekten de hiç konuşmayan bir insan kesimiyle nasıl diyaloğa geçilmelidir? Tarih oldukça açıktır. O dönemlerden itibaren toplantılarda çoğunlukta bulunan kadınlara yasak olan şey, gelecekte büyük bir hızla halkın tamamına yasaklanacaktır.

Hızla ve kuşkusuz haksız yere yaygınlaştırılan bu söz söyleme yasağına rağmen, Pavlus kendi kişisel yetkisine dayanarak, havariler içerisinde kadınlarla diyalog kuran tek kişi olur.  Elçilerin İşleri’nde Filipus’a şöyle denir: “orada toplanmış kadınlarla konuşmaya başladık. Bizi dinleyenler arasında Lidya adında bir kadın vardı… (Elç 16, 14)”. Pavlus kendi mektuplarında, önemli sorumluluklar bahşettiği on beşten daha fazla sayıda kadını selamlar. Korint limanı Kenhere’de Fibi’yi diyakoslukla ve bir cemaatin başkanlığıyla görevlendirir (Rom 16, 1). Bu başkanlığın görevleri nereye kadar uzanıyordu? Günümüzde âlimler bu konu üzerine eğilmektedir. Yarınların düşünce yapısının, geleneğin iznini bekleyip beklemeyeceği ise hâlâ belirsizliğini koruyor. Bununla birlikte, tarihsel olarak, kadın diyakozluk önce Batı’da sonra da Doğu’da erkenden akıntıya karşı kürek çeker pozisyona düştü. Aslında, dördüncü yüzyıldan itibaren, büro işlevleri gereğinden fazla erkek işçiyle dolduruldu ve neredeyse yirminci yüzyılın son üçte birlik bölümüne kadar böyle kaldı. Kadınların inanç temellerini iletmeleri istendiği o zulüm çağından bir kez geçince, tüm bir kılık kıyafet tantanası gerektiren vaftizler bir kez ortadan kalkınca, kadınların günümüze dek aktifliğini koruduğu haç yolculukları hariç eril hiyerarşi artık kadın yardımcılara hiç ihtiyaç duymaz. Kısa zaman içerisinde, kadın diyakozluk unvanı, episkoposluğa terfi etmiş rahiplerin bundan böyle ayrılmak veya “kardeş kardeşe” yaşamak zorunda olduğu eşlerine sadece bir “teselli ödülü” olarak atfedilir.

Hiç şüphesiz Hristiyanlar,  gözlerinden kaçan bu çatışmalı bağlam içerisinde, daha çok Mesih’in tanığı olan kadınların – öncelikle de Mesih’in annesinin – bıraktığı sevgi ve sadakatin gün gibi ortadaki belirtilerine bağlanmaktan övünç duyar. 431 senesinde Efes Konsili’nde insanların bastırması sonucu dayatılan Meryem Ana kültü en başından itibaren halk tarafından oldukça kabul gören bir kült oldu. Mecdelli Meryem kültü de. Oysa şunu kesinlikle kabul etmek lazımdır ki, laik kadınlara günümüzde üstlendikleri meslek ve sorumluluklara erişimi kolaylaştıran her zaman Kilise Kurumu değildir. Bu kolaylaştırıcılığı sağlayan her şeyden önce devletlerdir. Kadınları ev işi yükünden veya doğurganlık otomasyonundan kurtaranların en başında Kilise Kurumu değil, endüstri ve tıp gelir. Bu gelişmelerden ürken Kurum, Mesih’te çok talepli, fakat kaderlerini beden ve toplumun determinizmleri içinde sınırlamayan bir usta gören İncil okurlarını şaşırttı. Fakat yanlış anlaşmaların bir kez üstesinden gelindiğinde, ortaya çıkan kesinlik şudur ki, dipdiri bir Hristiyanlığın her bir insana verdiği haysiyeti endüstri de, tıp da, en yüksek sorumluluklara erişmek de kadınlara asla vermeyecektir. Rahip, peygamber ve kral kılan bir vaftizin haysiyeti; bunu talep eden kadın ve erkekler için mübarek ve kalıcı bir evliliğin haysiyeti; efkaristiyanın haysiyeti. Kilise yanlılarının – sadece erkek nüfustan oluşan –  demografisinin hızla düşüşte olduğu bir dünyada, kutsallık duygusunun yeniden doğuşu belki de, kutsal yaşam yok olmasın diye icat edilecek yeni düzenlemelere bağlı olacaktır.

Elisabeth Dufourcq

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.