Foto: US News
Yaşam akışının veya herhangi bir sürecin olağan halinden çıkması, normal akışında devam etmemesi olarak tanımlayabileceğimiz krizin elbette türleri var: Ekonomik kriz, sosyal kriz, yönetim krizi gibi büyük krizler veya “nişan krizi”, “şirket krizi” gibi daha küçük veya “tatlı krizi” gibi esas krizlerin yanında esamesi okunmayacak çeşitli durumlar ve kullanımlar söz konusu.
Bu sayfaları takip edenler daha çok gündelik yaşamla ilgili konulara odaklandığımı ve pratik bilgiler, uygulaması kolay çözümler sunmaya çalıştığımı hatırlayacaklardır. Bu yazıda da bu nedenle iki konuda -bu defa uygulaması pek de kolay olmayan- çözüm önerileri sunacağım. Bu iki konunun ilki ekonomi diğeri ise sosyal konular.
Roma’nın Politik Krizi Nasıl Aşıldı?
Roma İmparatorluğu’nun güçlü hatta çok güçlü olduğu bir dönemde ortaya çıkan Hristiyanlık, Roma’nın gücü nedeniyle yaptığı baskılarla yol açtığı çeşitli bölgesel krizleri de etkiledi. Hatta bu baskılardan en çok etkilenenler sonunda Hristiyanlar oldu. Dünya tarihini azıcık okumuş olanlar veya bu konuda birkaç belgesel seyretmiş olanlar bile Hristiyanların Romalıların acımasız baskılarına (çarmıha gerilme, gladyatör dövüşlerinde kullanma, vahşi hayvanlara yem etme vb.) maruz kaldıklarını hatırlayacaklardır. Şüphesiz ki bu dönemler Hristiyanlar için ciddi bir kriz dönemiydi. Fakat Hristiyanlar, anfi tiyatroyu dolduran binlerce kişinin “Efeslilerin Artemis’i uludur!” (Elç 19:28) çığlıklarına benzer pek çok durumla karşılaştılar. Karşılarındaki kalabalıkların büyüklüklerine ve güçlerine karşın asla geri adım atmadılar. Bu nedenle pek çoğu politik bir suç olan “İmparatora karşı gelmek/ saygısızlık etmek” gibi suçlamalardan yargılanıp idama mahkum edildi. Bu olayların birçoğu geçmişte Roma İmparatorluğu’nun sınırlarına dahil olan şu anda yaşadığımız topraklar üzerinde gerçekleşti.
Ülkemizde şüphesiz ki Hristiyanlar artık sırf Hristiyan oldukları için kanun önünde suçlu sayılmıyorlar, Mesih’i takip ettiği için kimse idama mahkum edilmiyor, işkenceye uğramıyor. Fakat özellikle medyada yer alan haberler veya internet üzerinde üzerinde kişilerin yazdıklarıyla nefretin hedefi haline getirilebiliyor. Artık her ay birkaç kiliseye saldırı veya din adamlarına tehdit mektupları gönderilmesiyle ilgili haberler “olağan” görülmeye başladı. Fakat, yaşamın olağan akışına aykırı olan bu durumlar şüphesiz ki bir krizi işaret ediyor.
Bu kriz durumunda Hristiyanların tutumu ne olmalıdır? Karşıdaki nefreti anlamaya çalışmak mı? Şüphesiz ki İncil’de Hristiyanlar da bu empatiyi sık sık yaptı. Hatta İsa Mesih’in kendisi bile! “Baba onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” (Luka 23:34) cümlesi tam olarak derin bir empatiyi içerir. Evet, karşıdakini anlamaya çalıştık, anladığımızı sandık. Dua edip iyilik diledik fakat bize yönelen nefret hala devam ettiği gibi bu artık bir şiddete dönüşme potansiyeline sahip bir tehdide dönüşmek üzere. Ne yapmalıyız? Yasalara ve yönetimlere saygı duymamızı buyuran Kutsal Kitap’ımıza göre bu kişileri şikayet edip korunmamızı istedik. Pek bir şey değişmediğini gördük. Üstelik bu kişilerin ayısı her geçen gün artıyor. Bu durumda ne yapmalıyız? İncil hiçbir zaman şiddeti şiddetle bastırmayı önermez. İlk Hristiyanlar da devasa Roma İmparatorluğu’nun baskısını şiddetle alt etmedi. Tek bir şeyle alt etti: Müjde’nin kendisi. Tabii bir de “birlik içinde ve sevgiyle kalmak”. Çünkü İncil, Hristiyanların birlik içinde olmasını emretti. İsa Mesih’in en güçlü buyruklarından biri de “Birbirinizi sevin, bu şekilde insanlar öğrencilerim olduğunuzu anlasın” idi.
Yapmamız gereken şey birlik içinde olmak, yani kilise veya topluluk fark etmeksizin tüm Hristiyanların aynı düşüncede olması. Politik veya ekonomik görüşlerimiz farklı olabilir ama öncelikle yanında durmamız gerekenler “yol arkadaşlarımız, yoldaşlarımız” değil, İsa Mesih’teki kardeşlerimiz olmalıdır. Bu şekilde dünyanın hiçbir gücü karşımızda duramaz, hiçbir krizi bizi alt edemez.
Tüm dünya ekonomik nedenlerle protesto gösterileri yapan kalabalıkların haberlerini izliyor. 2008 yılından bu yana tam sekiz yıldır dinmeyen, hatta yayılan bir ekonomik kriz atmosferinde yaşıyoruz. Küreselleşmeden sonra artık dünyanın öteki ucundaki bir gelişme bile “kelebek etkisi” yaratarak bizim yaşamlarımızda da etkili oluyor. Dünyanın gidişine ve her 8-10 yılda küresel çapta ekonomik krizler olduğunu söyleyen istatistiklere baktığımızda ciddi bir ekonomik krizin arefesinde olduğumuzu söylemek mümkün. Pahalılaşan fiyatlara, değeri düşen ulusal para birimimizin alım gücüne baktığımızda bu durum bizi etkilemeye başladı bile. Fakat tüm ekonomistler ekonomik krize, (elbette diğer tüm krizlerde de geçerli olduğu üzere) kriz başlamadan önce hazırlanmak gerektiğini söylüyor.
Hristiyanlar olarak, iş bulma sorunlarını, işimizde Hristiyan olduğumuz öğrenildikten sonra mobbinge veya isten çıkarılmaya maruz kaldığımız durumları sıklıkla yaşıyoruz. Her hafta kiliselerimizde bu durumdaki birkaç kişi için dua ediyoruz. Pekiyi, İsa Mesih’in bu dualara cevap vermesi için bizleri kullanmasına neden izin vermiyoruz?
Daha önceki birkaç yazımda tüketim çılgınlığının önüne geçmeyi ve tasarruf etmenin önemini ele almıştım. Bu iki konudaki yazılardaki önerilerin bazıları, genelde kriz dönemlerinde insanların bilmeden veya mecburiyetten uygulamak zorunda olduğu şeylerden oluşuyor. (Bu yazılara tekrar göz atmanızı tavsiye ederim)
Bu yazıda sizlere önerim, tüketim çılgınlığına dur dediğiniz veya tüketiminizi kıstığınız vakit biriktirmeye başladığınız paraları zor günler için saklayın. Bunun için bir yatırım uzmanına başvurabilirsiniz. Fakat ekonomik krizde yabancı para birimlerinin veya altın gibi kıymetli madenlerin değerini koruduğunu aklınızdan çıkarmayın. Masraflarınızı kıstığınızda zaten ekonomik kriz sizi sert etkilemeyecektir. Fakat kilisedeki kardeşlerimiz? Birikim yapamayacak kadar az kazanan, yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda kalan kardeşlerimiz için ne yapabiliriz?
Bunun çözümü yine İncil’de var. Çünkü unutmayın ilk Hristiyanlar da izole edilmiş olarak yaşamak zorunda bırakılmışlardı. Yine de tüm kazandıklarını, mallarını paylaşarak, ortak kullanarak ekonomik olarak krize girmekten korundukları gibi birbirlerine destek oldukları için kardeşliklerini de pekiştirdiler. Tabii bu noktada bireyler olarak bizim olduğu kadar kiliselere ve önderlere de görevler düşüyor.
Kilise önderleri elbette tüm topluluk üyelerinin durumunu bilemeyebilirler. Fakat biz kardeşlerimizle ilişkimizi geliştirip onların sürekli halini hatırını sorup gerektiğinde inisiyatif alarak gerektiğinde ise durumu önderimize bildirerek yardıma ihtiyacı olan kardeşlerimizin zor durumdan çıkmasına yardımcı olabiliriz. Tabii kilise ve kilise kurumlarının ihtiyacı olanlara yardım edebilmesi için bizim de ihtiyacımız olmayanları kiliseye ve kurumlarına bağışlamaktan çekinmemez gerekiyor. Elbette bu şekilde yardım odaklı dayanışma sürdürülebilir değil. Asıl yapılması gereken, ticari olarak kardeşlerimizi geliştirmek ve desteklemek için mümkün olduğunca onlardan alışveriş yapmak veya hizmet almaktır. Bu şekilde işletmelerini kapatmak zorunda kalmayacaklar veya çalıştıkları yerlerde işten atılmaları daha zor olacaktır.
Kriz dönemlerinde Hristiyanın tutumuyla ilgili en önemli nokta ise “sevgi”. Sevgi tüm krizleri aşmamıza yardımcı olarak gücü, onların üstesinden gelmemizi sağlayacak motivasyon bizlere veren bitmez bir enerji kaynağıdır. Üstelik bedelsizdir. Bu nedenle İsa Mesih’in buyruğunu aklımızdan çıkarmayalım: Birbirinizi sevin!
Yorum Ekle