Çeviri: Stavros Kapusuz
İzole yaşayan Aziz Teofanis: “Hatırlarsan, bir Hristiyanın sıradan birisi olmadığına, içerisinde doğup büyüdüğü, yetiştiği çevreden etkilendiği kadar, lütuf aracılığıyla da kişiliğini biçimlendirdiğine kanaat getiriyordum. Ama farkına varmalıyım ki, bütün Hristiyanlar ne yazık ki kurtulamayacak.”
Sadece inançsal olarak Hristiyan kimliğini taşıyanlar değil ama aynı zamanda ruhsal olarak kendisini değiştiren, kişiliğinde, tavırlarında, doğasında değişim ve dönüşüm yaşayanlar, yani bir olgunlaşma sağlayarak Tanrı’nın Krallığı’na girenler kurtulabilecek. Rabb’in ne söylediğine kulak ver! Diyor ki, “Göklerin Egemenliği, bir kadının alıp tüm hamuru kabartmak için üç ölçek una karıştırdığı mayaya benzer” (Matta 13:33). Hamur, maya ile karıştığı zaman hemen kabarmaz. Maya içine işledikçe ve yavaş yavaş yayıldıkça kabarmaya başlar. Ekmek de, özen gösterilerek üretilirse eğer hafif, güzel kokulu ve lezzetli hale gelir. Tüm bu süreçler lütuf için de geçerlidir. İnsan doğamız Kutsal Vaftiz ile buluşur buluşmaz sürpriz bir değişim söz konusu olmuyor. O da meyvesini süreç içerisinde veriyor ve zamanla insanı olgunlaştırıyor. Lütuf, bütün benliğimize işlediği zaman, ister istemez kişiliğimizde, dolayısıyla bütün bir yaşantımızda gözlemlenebilir hale gelmektedir. Tabi bizlere de bağlı olarak, bu devre erken ya da daha geç yaşanmaktadır. Eylemlerimiz, gündelik yaşantımız elbette çevremizde gördüğümüz, tandığımız insanlarla benzerlik göstermekte ama farklı bir biçimde, yaşamımız amaç ve anlam kazanıyor. Sadece gün doldurmaya çalışarak yaşayan varlıklar değil ama aynı zamanda üretken, çalışkan, yaşamdan tat alan ve tat veren, yaşamdan keyif alan kişiler haline gelecekler. Tanrı, sadece bu hoş ve insan yaşamına hak ettiği değeri kazandıran eylemleri kabul eder.
Lütuf nedir ve tüm insan doğamıza işledikten sonra pratiğe geçme imkanı verildiğinde, her birey tarafından nasıl gözle görülür hale geldiğini açıklamak için bir başka benzetme yapacağım. Lütuf, demirin içine işleyen ateşe benzer. Ama sadece içerisinde değil dışına da işler. Çekirdek gücünü her birey görüp fark edebilir. Aynısını lütuf insan doğamıza işlediği zaman bizler yaşamaktayız. Hepimiz algılayabiliriz. Tanrı’nın lütfuyla donanmış birisiyle karşılaştığımız, diyalog kurduğumuz zaman onun sahip olduğu alışılmışın dışına çıkan, belki de anlam veremediğimiz gücünü ve enerjisini hissedebiliriz. Manevi konularda konuşmaya başladığı zaman bir öğlen güneşinin parladığını ve insanın kalbini ısıttığını, doğrudan insan yaşamına etki ettiğini yine çeşitli biçimlerde hissedebiliriz. Sözleri dinleyenin doğrudan ruhuna tesir eder, ve özgünlüğü ile onun duygu ve davranışlarına olumlu yönde rehberlik eder. Konuşmadığı zamanlarda bile etrafındaki herkesin özüne dokunmaya, insan ruhunda hareket etmeye, ruhsal mücadelesinde istekli, kararlı ve cesaret sahibi insanlar var etmeye, ruhsal anlamda bir sıcaklık hissi vermeyi sürdürür.
Tanrı’nın lütfu Kutsal Vaftiz’i aldığımız an ruhumuza inmeye başlar. O an, lütuf aktif biçimde içimizde çalışmaya, umutlarımızı yeşertmeye, olgunlaştıkça da gönüllü bir biçimde ve isteyerek, kurtuluşumuz için ruhsal mücadelemize katkıda bulunur.
İman yaşamında kararlılık sahibi aile bireyleri çocuklarını yetiştirirken Elçi Pavlus’un da dile getirdiği gibi onları Rabb’in terbiye ve öğüdüyle (Efesliler 6:4) büyütürler. O zaman görüyoruz ki, İlahi Lütuf çocukların ruhunda doğmakta ve parlamaktadır. İlahi Lütuf, aynı zamanda çocukların ruhuna barış ve esenlik getirmektedir. Çocuklar bu sayede doğru bir eğitim metodu ile eğitilmekte, bunun sonucunda da, görgülü, alçakgönüllü, sakin, kibar, Tanrı’ya saygılı ve insan sevgisiyle dolu bireyler olarak yaşayacaklar. Bu örnekleri geçmişte ve günümüzde görmekteyiz, gelecekte de göreceğiz. Diyordum ki, sen de böyle bir çocuk yetiştirmelisin ve anlamalısın ki, hiçbir ürün tek başına insanî bir çabanın sonucu değildir. İçinde iyilik barındıran, seni iyilik ve erdem sahibi kişilik haline getiren pek çok öge bulunabilir. Belki sana Tanrı’nın armağanı olarak belki de içinde yetiştiğin çevrenin, büyüdüğün ailenin mirasıydı ya da yaşamdan örnek olarak benimsediğin kişilerden edindin. Şimdi sana bir sorumluluk verilmekte. Sahip olduğun tüm bu güzel ve iyi değerleri sevmeli, sahip çıkmalı, onları tüm kalbinle benimsemelisin ama sadece kendi iyiliğin adına değil, aynı zamanda paylaşmayı da alışkanlık edinmelisin. Gerçekten de sağlam temellere sahip, özenle inşa edilmiş, taşları ustalıkla döşenmiş. Kısacası doğru yoldasın. Unutma ki, sahip olduklarının hiçbirisi senin özgür isteklerinin ürünü değil ama sorumluluk sahibi olduğun kararlarının sonucuydu. Eğer ruhundaki iyi unsurları korumak ve alışkanlık haline getirmek için şimdiden bir gayret göstermeye başlamazsan, hoş olmayan durumlarla karşılaşmaya başlayarak her şeyi kaybedeceksin. Evet, geride tatlı, belki de acı bir hatıra bırakarak seni terk edecekler.
Maddi dünyanın girdabına düştüğün zaman ne hissettiğini hatırlıyor musun? O zaman nasıl ve ne kadar acı çekmiştin, değil mi? Üzüntü, kalbini nasıl istila etmişti? İçinde iyilik adına sahip olduğun ne varsa ailenden öğrendin ama en çok Tanrı’nın lütfu sana yardımcı oldu. Maddi dünyada yaşadığın deneyimler seni yıkıntıya mı uğrattı? Çünkü yaşamını maddi dünyanın inisiyatifine bıraktın ve bu dünyaya sempati besledin. Acılar çekmene, sıkıntılar yaşamana rağmen, dürüst davranarak açık biçimde üzüntülerini dile getirmedin. Eğer sen kötü olanı kendine doğru çekmeseydin, bu kadar ızdırap yaşamayacaktın. Eğer isteklerine yön vermeni ve iradene sahip olmanı engelleyecek bir şeyler var ve seni yine o girdabın içine doğru atacaksa, duyduklarına ya da gördüklerine eğilim göstermemeyi, kalbini teslim etmemeyi öğrenmelisin. Kalbin tekrardan acı ve üzüntüye teslim olmuş biçimde denenmelerden geçmesin. Şu an ne durumda olduğunu bilmiyorum. Belki aynı denenmenin içerisinde bulunuyorsun ya da kendinde birtakım düzeltmeler için gayret göstermektesin. Eğer kendini, sana keder verecek denenmelere teslim ettiysen, sana nasıl bir öneride bulunacağımı bilmiyorum. Dilediğin yoldan ilerleme hakkına sahipsin. Sonuçta özgürsün ama farkında olmalısın ki, zaman ilerliyor.
Her neyse, sana kendi açımdan samimi ve açık biçimde üç seçeneğin olduğunu dile getirmemde fayda var. İstersen ruhsal ve Tanrı lütfuyla yaşayan birisi ol, istersen maddiyata değer vererek, anlamsız kaygılar içerisinde kendini heba eden, panik içerisinde kaybolan ve hırslarına köle yaşayan birisi ol, ya da maddi dünyanın gerektirdikleri ile ruhsal yaşam arasında gidip gelen birisi olacaksın. Ruhsal yaşayan birisini olmanı temenni ediyorum. Eğer dilersen, elbette o noktaya ulaşabileceksin. Anlamsız yaşayan ve kendisini hiçliğin içerisine atan, sadakatsiz ve maddi kaygılarla kendisini heba eden birisini olacağını sanmıyorum, çünkü seni gayet iyi tanıyorum. Bununla birlikte üçüncü kategoriye gireceğine de ihtimal vermiyorum. Büyük ihtimal ne tam anlamıyla ruhsal insan olacak ne de tam olarak maddiyatçı bir birey, ne Hristiyan ne de inançsız. Eğer kendini maddi dünyanın cazibesinden korumazsan bu gerçekleşebilir. Dikkat! Maddi yaşamın bireyi olmaktan bahsetmiyorum ama cazibesini kast ediyorum. Çünkü maddi yaşamı deneyimlemek bazı zamanlar hepimiz açısından kaçınılmazdır. Eğer kalbini bu cazibeden korumazsan, maddi dünyaya karşı ilgi ve sempati duymaya başlayacak, belki bu tavır seni büsbütün Hristiyanlık öğretisinin ilkelerinden koparmayacak ama bazılarına karşı tavır almana neden olacak. Bundan dolayı sen, ne maddi insan ne de ruhsal olsun, ne maddi dünyaya ne de ruhsal dünyaya ait oluyorsun. Bazılarına özellikle dikkat etsen de, ilkelerini korumaya çalış ama sadece sempati ya da ilgi duyduğun için değil, alışkanlık haline getir.
Peki sonuçta ne olacak? Laodikya Kilisesi’nin meleği Vahiy Kitabı’nda yargılanmaktadır: “Senin eserlerini iyi biliyorum. Ne soğuksun, ne sıcak. Keşke ya soğuk, ya da sıcak olsaydın! Oysa ne sıcak ne de soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan kusacağım” (Vahiy 3:15-16). Kişi Tanrı’ya ve İlahi armağanlara karşı sıcak, maddiyat ve günaha karşı soğuk olmalıdır. Ne maddi olana soğuk davranır ne de Tanrı’ya karşı sıcak olursanız, yani kayıtsızlık durumu söz konusuysa, Tanrı sizi onaylamaz ve reddeder.
Öyleyse, ne yapmalısınız? Tüm kalbiniz ile İlahi olana yönelerek Tanrı’yı seçmelisiniz. Kutsal ve ruhsal yaşamı seçmelisiniz. Tanrı yardımcınız olsun ve yolunuzu aydınlatsın!
www.pemptousia.gr/2016/03/bxy4/ adresinden alınmıştır.
Yorum Ekle