1980’li yıllarda bulunduğum şehrin lisansüstü eğitim veren Hristiyan bir üniversitesinde kısa süren bir kursa girmeye karar verdim. Profesör, kursu “Ruhsal Savaş” olarak adlandırmaktansa bu defa “Kuvvet Karşılaşması” olarak adlandırdı. Hocanın anlattığı hikâyeler çok ama çok ilginçti ve neredeyse büyüleyiciydi. Galiba sorun tam da bu noktada oluşmaya başladı benim için. O zamana kadar Şeytan ve cinler hakkında fazla düşünmemiştim. Ama ben hocamın anlattıklarını düşündükçe ve ders kitaplarımı okudukça her bir çalının arkasında ve her bir taşın altında cinler bulmaya başlamıştım. Bebeğimiz durmadan ağlayınca içimden “Bu normal değil, bir cinin etkisi olmalı” diye düşünmeye başlamıştım. Herhangi bir şey kötüye gitmeye başlar başlamaz, “İşte Şeytan işbaşında!” düşüncesi hemen aklımdan geçerdi.
İyi ki hayatımda o tip düşünceler tarihe karıştı. Ama nasıl? Bu tarzda düşünceler kolayca ortadan kalkmaz. Hepsi bir gün aniden yok mu oldu? Kesinlikle hayır. Ruhsal savaşı irdeleyince mühim olan öbür tarafı değil, kendi tarafını derin bir şekilde analiz etmek ve anlamaktır – özellikle her şeye gücü yeten Kralların Kralı önderin olunca! Belki duymuşsunuzdur, bankacılar sahte para konusunda uzmanlaşmak isteyince önce gerçek parayı detaylı bir şekilde incelemeyi öğrenirler. Şeytan yüce Tanrımız’ın karakterine sahip değildir.
Rab’be şükürler olsun ki yıllar geçtikçe Kutsal Kitap’a çok daha derin dalmayı öğrendim. Daldıkça Şeytan ve cinler –yani başkaldıran, düşmüş melekler– konusunda Kutsal Kitap’ta belki istediğim kadar bilgi mevcut değildi ama Tanrı’ya göre yeteri kadar bilgi vardır. Bunu nereden biliyorum? Tanrı’nın sözü der ki:
Kendi yüceliği ve erdemiyle bizi çağıranın tanrısal gücü, kendisini tanımamız
sonucunda yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize
verdi. (2. Petrus 1:3)
Bu söz, Kutsal Kitap’ın yeterliliği konusunda bir bakış açısı sunuyor. Peki Kutsal Kitap’ın görevi nedir? Şudur:
Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola
getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. (2. Timoteos 3:16).
Öğretmek için hem yararlı hem de yeterlidir. Ayrıca Kutsal Kitap derinlere işler:
Tanrı’nın sözü diri ve etkilidir, iki ağızlı kılıçtan daha keskindir. Canla ruhu, ilikle eklemleri birbirinden ayıracak kadar derinlere işler; yüreğin düşüncelerini, amaçlarını yargılar. (İbraniler 4:12)
Tanrı’nın sözü, anlamlı, üretken ve emniyetli hayat için en zengin hazinedir. Hatta diyebiliriz ki iman hayatının olmazsa olmazıdır. Kutsal Kitap, Şeytan ve cinler hakkında gerekli olan bilgiyi bize iletir.
Pekâlâ, 1980’li yıllardan bu yana bu varlıklar konusunda Kutsal Kitap’tan neler öğrenmiş bulunuyorum? Birincisi, Şeytan güçlü ve etkin olmasına karşın Tanrı gibi her şeyi bilmez. Düşüncelerimizi ve yüreklerimizi bilmez. Tabii ki eğilimlerimizden ve geçmiş eylemlerimizden yapacaklarımızın bazılarını anlar, çünkü öyle şeyler ya herkesin görebileceği kadar açıktır ya da kolayca davranışlarımızdan tahmin edilebilir. Şeytan ve yandaşları diğer herkes gibi bizi gözlemleyebilir ve bu da bizi ikinci konumuza getiriyor. Şeytan ve cinler aynı anda her yerde olamaz. Eyüp kitabından şunu görüyoruz:
Başka bir gün ilahi varlıklar RAB’bin huzuruna çıkmak için geldiklerinde Şeytan da RAB’bin huzuruna çıkmak için onlarla gelmişti. RAB Şeytan’a, “Nereden geliyorsun?” dedi. Şeytan, “Dünyada gezip dolaşmaktan” diye yanıtladı. (Eyüp 1:1-2)
Şeytan ve yandaşları her yerde gezebilir. Her yere gidebilirler ama aynı anda her yerde olamazlar.
Üçüncüsü, Şeytan tektir ve cinlerinin sayısı bellidir, çoğalmaz. Demek ki, Şeytan’ın bir ordu komutanı gibi stratejik kararlar alması gerekir. Askerlerini belirli yerlere, belirli zamanlarda, belirli görevler ve amaçlarla göndermesi lazım. Herhangi bir durumda onun personelleri yeterli olmayabilir. Görevlerini seçmesi gerekir. Dördüncüsü, Şeytan yapmak istediği her şey için Tanrı’dan izin almalıdır. Örneğin Eyüp kitabında şöyle yazılıyor:
RAB, “Kulum Eyüp’e bakıp da düşündün mü?” dedi, “Çünkü dünyada onun gibisi yoktur. Kusursuz, doğru bir adamdır. Tanrı’dan korkar, kötülükten kaçınır. Senin kışkırtmaların sonucunda onu boş yere yıkıma uğrattım, ama o doğruluğunu hâlâ sürdürüyor.” “Cana can!” diye yanıtladı Şeytan, “İnsan canı için her şeyini verir.
Elini uzat da, onun etine, kemiğine dokun, yüzüne karşı sövecektir.” RAB, “Peki”
dedi, “Onu senin eline bırakıyorum. Yalnız canına dokunma.” (Eyüp 1:3-6)
Rab Tanrımız gerçekten her alanda, her durumda, her yerde ve her şey üzerine egemendir. Karakteri de kusursuz ve eşsizdir. Nitelikleri birbirine uyumludur ve hiçbir zaman çelişmez.
Ama yukarıda gördüğümüz gibi, düşmanımız hakkında anladığımız şudur: Güçlü olmasına karşın Şeytan sınırlıdır; bu düşman kendi sınırlarını aşamaz. Ona asla sövmeyiz, çünkü bir başmelek bile söverek onu yargılamaya kalkışmamıştır (Yahuda 9). Hem onun yapabileceklerini hem de yapamayacaklarını net bir şekilde anlamalıyız.
Bizden önce birçok Hristiyan Kutsal Kitap’ı okudu, araştırdı ve Kutsal Ruh’un aydınlatan önderliğiyle önemli gerçekleri anladı. Kilise babalarından İrinaios (MS 120/140?-202), Şeytan’la ilgili şu doğru tespitini yaptı:
Yaratılış onun gücüne tabi değildir, çünkü o yaratılanlardandır.
Hem bu konuda hem de imanlı hayat için her önemli konuda doğru anlayışı ancak Kutsal Kitap’ın derinliklerine dalarak keşfedebiliriz. Bulacağımız gerçekler arasında düşmanımız Şeytan’ın sınırlarını idrak edebiliriz ve bu gerçek bizi rahatlatır.
Yorum Ekle