Miras Dergisi

Yabancılaşma ve Kucaklama

Vincenzo Ricardo. Eğer bu isim için sizin için pek bir şey ifade etmiyorsa, yalnız değilsiniz. Belki de bu isim, ait olduğu kişiden başka hiç kimse için büyük bir anlam taşımamıştır. Hatta bu onun ismi bile değildir. Gerçek ismi Vincenzo Riccardi’dir ve New York eyaletinin Southampton şehrinde mumyalaşmış bedeninin bulunduğu o feci günden sonra kimse bu ismin doğru halini kullanmamıştır. Bulunduğunda, 13 aydır ölüdür fakat televizyonu hâlâ açıktır ve cesedi televizyonun önündeki bir koltukta, yere düşmemiş bir şekilde durmaktadır. (*) Tek dostu televizyonudur. Televizyonun ona söyleyeceği çok fazla şey vardır ama yaşayıp yaşamaması onun için önemli bir detay değildir.

Riccardi’nin hikayesi birçok sarsıcı soruyu da beraberinde getirir. Bir insan nasıl bir yıldan fazla süre boyunca gözden uzakta olur fakat kimse tarafından fark edilmez? Ailesi nerededir? Akrabalarına ne olmuştur? Evindeki elektrik neden hâlâ kesilmemiştir? Bu ve diğer soruların cevapları ne olursa olsun, tek bir şeyi çok açık şekilde gösterir: Riccardi, hayatı tek bir kelimede özetlenebilecek yalnız bir insandır ve bu kelime “yabancılaşma”dır. Riccardi aynı zamanda kördür; bu nedenle aslında televizyonu hiç izlememiştir. Gerçek bir arkadaşa olan ihtiyacını bu sanal gerçeklikle doyurmuştur. Dahası, onun sürekli “paranoyakça davranması ve insanlara öfkeyle patlaması” insanların ondan uzaklaşmasında önemli bir role sahiptir.(*)

Bu kesinlikle trajik ve olağan dışı bir hikayedir ama yeryüzündeki milyonlar için hayatın ne kadar soğuk ve yalnız olabileceği hakkında güçlü bir fikir verir. Hayatındaki her şeyi bir düzene oturtmuş olan insanlar bile yalnızlığın ve yabancılaşmanın acısına karşı bağışıklık sahibi değildirler. Hristiyanlıkla ilgili kaynaklar, yabancılaşmanın bizi üç seviyede etkilediğini söyler. Bizim kendimize, başkalarına ve en önemlisi Tanrı’ya karşı yabancılaşmamız… İçinde bulunduğumuz gerçeklik budur. İyileşme süreci bu üç boyutta gerçekleşir, fakat bu süreç Tanrı ile düzgün bir ilişki ile başlar. Hristiyan müjdesinin iyi haberi, çarenin bunu isteyenler için fazlasıyla var olduğudur.

Bu sürecin güzelce resmedilmiş bir halini, İsa’nın derinden yaralanmış bir başka adam ile mezarlıktaki karşılaşmasında görürüz. Akrabaları, belki de arkadaşları onu demir zincirlerle evde tutmaya çalışmışlardır. O ise mezarların arasında yaşamayı tercih etmiştir (başkalarına yabancılaşmak), kendini taşlarla kesmiştir, kimliği yeni isminde saklıdır: Tümen (kendine yabancılaşmak). Aklı ve bedeni Şeytan’ın ajanları tarafından tutsak alınmıştır ve hayatı artık ona ait değildir (Tanrı’ya yabancılaşmak). Bu adamın tamamıyla iyileşmesi, İsa ile karşılaşması sayesinde gerçekleşir: “giyinmiş ve aklı başına gelmişti (Markos 5:15)” O zaman İsa’nın buyruklarını izleyip, ailesine Tanrı’nın onun için ne yaptığını anlatabilir.

Bu onarım süreci bugün de aynı şekilde geçerlidir. Tanrı ile düzgün bir ilişki içine girmezsek, gerçek kimliğimiz ve potansiyelimiz her zaman gözümüzden kaçacaktır. Hiçbir sanal gerçeklik ya da araç problemimizi değil çözmek, göstermeye bile yetmez. Onlar yalnızca bizim onlara verdiğimiz gerçekleri bize sunacaklardır. Aslında bu durum, ıssız bir adada bulduğumuz şişenin içindeki mesaja benzer. O mesajı aslında kendimiz aylar önce yardım istemek için göndermişizdir. Augustine’in dua ettiği gibi, “Sen bizi kendin için yarattın, ve yüreklerimiz sende huzur bulana kadar huzursuzdur.” Biz sonsuz bir varlık ile ilişki kurmak için yaratılmış fani yaratıklarız ve hiçbir fani çözüm bizim en derinlerde olan ihtiyaçlarımızı karşılayamaz. Gerçek ihtiyaçlarımızı Mesih olmadan karşılamaya çalışmak, tuzlu su ile susuzluğumuzu gidermeye benzer. İçtikçe daha çok susarız. Bu, kesinlikle başka  bağımlılıklara giden bir yoldur.

Fakat bize kendini sunmuş ve her birimizi ismimizle çağırmış olan Yaşam Ekmeği’ne döndüğümüzde, yalnızlığımız bir kucaklamanın umudu ile karşılanır. Gün geçtikçe diğerleriyle birlikte adımladığımız, asla hayal kırıklığına uğratmayan bu yolu yürürken, Tanrı’ya güvenmeyi öğreniriz. Arkadaşlarımız ve ailemiz bizi terk edebilir, fakat biz asla yalnız değilizdir. Yas tutup ağlayabiliriz; ama ağlayışımız, bu umuda sahip olmayanlarınkinden farklıdır. İçimizde huzur ve neşe vardır. Bizim kendi ihtiyaç anımızda bile, diğerleri bizim aracılığımızla Tanrı’yı bulabilir. Bunun alternatifi ise yabancılaşmadır. Olanakları ne kadar çok yönlü ve iyi niyetli olsa da, bizi ruhsal ölümümüzden canlandırması mümkün olmayan bir dünyasal sistemden felç edici bir biçimde soyutlanmaktır.

(*)Erika Hayasaki, “He Died in Vast Isolation”, LA Times, March 31, 2007

Çeviri: Egesu Özkara

(Miras’ın 15. Sayısında Yayınlanmıştır)

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.