Kimse yalnız kalmak istemez. Tabi ki bazen uzaklaşmayı ve kendimizle biraz zaman geçirmeyi severiz, ama kimse terk edilmiş olmaktan hoşlanmaz. Yalnızlık korkusu en güçlü insan deneyimlerinden biridir. Anneleri odadan gidince bebekler ağlar. Bir ergenin en kötü kabusu öğle yemeğini tek başına yemektir. İhmal edilmiş çocuklar genelde yaramazlık ederler; çünkü ceza almak bile terk edilmiş hissetmekten daha iyidir. Ve çoktan kilitlenmiş olsalar bile bir çok tutuklu hücrede tecrit edilmekten hala korkar. Hepimiz farklı yollardan tecrübe etsek de, hepimiz yalnızlığı hissetmenin nasıl olduğunu ve varlığımızın en acı dolu parçalarından biri olduğunu biliyoruz.
Dünyadaki kötülükle ilgili Tanrı’ya yöneltilen şikayetlerin kökeninde bu terk edilmişlik hissi yatar: Neden adaletsizliğe ve eziyete katlanıyorsun? Şimdi bizi yalnız mı bıraktın? Peygamber Habakkuk yıllar önce haykırdı:
Ya RAB, ne zamana dek seni yardıma çağıracağım,
Beni duymuyor musun?
“Zorbalık var” diye haykırıyorum sana,
Ama kurtarmıyorsun!
Bunca kötülüğü bana neden gösteriyorsun,
Nasıl hoş görürsün bunca haksızlığı?
Nereye baksam şiddet ve zorbalık var.
Kavgaların, çekişmelerin sonu gelmiyor. (Habakkuk 1:2-3)
Bu yıl en yakın arkadaşlarımdan bazıları ilk çocuklarına sahip oldular. Fakat aralarından biri için bunun sevinç dolu bir haber olması gerekirken, bebeğin ciddi bir genetik hastalıkla doğduğu haberi her şeyi değiştirdi. Çocuk, tıbbi bakım gerekliliğiyle eve gidemiyordu ve başka bir hastaneye gönderildi. Onu çok seven ailesi onunla ilgilenip, ona dua edip, şifası için umutla beklerken onları sık sık ziyaret ettim. Sekiz uzun ay boyunca bebeklerinin acı çekmesini izlemek zorunda kaldılar. Birbiri ardına Bunun “neden” böyle olduğunu anlayamazken bile, ailesi onu sevdi ve bebeğin hayatı için dua etti. Maalesef, dokuz aylıkken bebeğin bu mücadelesi ailesinin kollarında ölümle sona erdi. Bu gibi derin acılarda Tanrı’ya neden bu durumu düzeltmediği için haykırmak, en azından seslenmek ve bir cevap talep etmek isteriz- Neden?
Fakat bu deneyim bana tekrar Hıristiyan inancının o güzel gerçeklerinden birini hatırlattı. Çünkü, acı ve ıstırabı bilse de, o tatlı bebek, tanıştığım her insandan farklı olarak, yalnız bırakılmak nedir, bilmiyordu.
Noel sezonu bize şunu hatırlatıyor: Acımızın nedenini anlamasak bile, biz de yalnız bırakılmadık. Tanrımız çocuğuna göz kulak olan bir baba gibi, çocuğunun şifasını arzulayan ve onun acısını kendisininmişçesine yüklenen bir anne gibi oldu bize.
Tanrı bizi kaderimize terk etmiyor. Aksine bize yaklaşıyor ve durumumuzun derinliklerini deneyim etmek için bizden biri oluyor. Tıpkı arkadaşlarıma çocuklarının acısına bu kadar yakından tanık olmak gibi, Tanrı’ya da bu şekilde bizimle olmak çok pahalıya mal oluyor. Fakat derin bir şekilde sevdiğinizde, bedeli ne olursa olsun o değer verdiğinizle birlikte olmak istiyorsunuz. Bizler acı, kırgınlık ve günah içinde yaşadığımız için, Tanrı’nın bize gelmesinin de acının, kırgınlığın ve günahın en derinliklerine inmesi demek olduğunu anlıyoruz. Şimdi, o bebek gibi asla yalnız olmayacağımızdan eminiz: Hayatımızdaki acıları anlamasak da, onları yalnız başımıza taşımıyoruz. Meleklerin duyurduğu gibi, İsa’nın doğumu tüm insanlar için büyük bir sevinç müjdesi.
Yemlikteki doğum ve çarmıhtaki ölüm, Tanrı’nın bizle ilişkisinin ve yakınlığının en üstün hatırlatıcılarıdır. Haykırmak için Tanrı’ya döndüğümüzde, kendimizi ölümüne ortak ettiğimiz, zulüm görmüş, çarmıhta kanlı bir adamla yüz yüze buluruz. Biz henüz kelimeleri söylemeden, önce onun haykırışını duyarız: “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” Bizler nadiren bu ‘neden’ sorusunun cevabını bilirken, İsa’nın bu soruyu çarmıhta sormuş olması çok anlamlıdır. İsa acısının nedenleri hakkında hepimizin bilebileceğinden daha çok şey biliyordu. Fakat ne olursa olsun, bilgi acıyı yok edemez. Her şekilde, eğer gerçekten Tanrı’nın bize İsa Mesih kişiliğinde geldiğine inanıyorsak, İsa’nın kederli haykırışında bize Tanrı’yla ilgili söylediği önemli şeyi de duyarız.
İsa’nın haykırışı, bize en derin terk edilmişliklerde bile yalnız olmadığımızı söylüyor. Müjdenin mesajı -Tanrı bizim aramıza geldi- tamamıyla yaşam değiştiren bir bildiridir. Artık Tanrı’nın olmadığı hiçbir yer yoktur; çünkü bu Tanrı bize her yoldan ulaşmıştır. Terk edilmişliğin en derin anlarında bile, “Tanrı bizimle” diyen bir kurtarıcıya kavuştuk.
Yorum Ekle