Miras Dergisi

Yolsuzluk ekonominin düzgün işlemesi için gerekli midir?

Medya organlarının artan ilgisiyle kanıtlandığı üzere, zengin ülkelerin de içinde bulunduğu birçok ülkede yolsuzluk büyüyen bir olaydır. Bazı “işler” ve “İş yerleri” tam manasıyla yolsuzluk kapsamında değildir. Yorumlamaların git gide kabaran dalgasında, sıklıkla böylesi bir büyümenin ancak tek bir anlamı olabileceği kabul edilir: geri dönüşü bulunmayan bir akım, görünmez bir Hidranın (Yunan mitolojisinde kötü yılan anlamına gelir) dokunaçlı kollarının toplumun bütününe her geçen gün daha da fazla yayılmasını sağlayan geri döndürülemez bir akım söz konusudur.  Yolsuzluğu ölçmek zor olsa da, farklı pek çok yüze sahiptir. Yolsuzluk uygulamaları tamamen baştan çıkarılabilir yani sivil hukukun veya ahlaki zorunlulukların kendisine yasakladığı şeyi para veya mal şeklinde bir karşılık aracılığıyla

yapmaya (veya yaptırmaya) hazır bir faile, ama aynı zamanda bu failin erişimini kontrol ettiği bir zenginlik kaynağına  ihtiyaç duyar. Ekonomik yaşamın sorumluluklarına iştigal eden bütün Hristiyanlar için ahlaki inançlar ve rekabetle belirtilen ekonomik gerçeklik arasındaki çoğu kez acı veren karşılaştırmasından pratik sonuçlar çıkarmak zorunludur. Dünyamızın ekonomik gerçekliği Hristiyanları aslında yolsuzluk uygulamalarını kabul etmesi veya hoş görmesi gerektiği bir konuma getirir.

Ekonomik zorunluluk ile ahlaki vicdan arasında belirgin bir ayrım

Yolsuzluk eylemleri bugün inanç etiği adına neredeyse oy birliği halindeki bir kınamaya yol açar. Böylelikle Hristiyan Kiliseleri yolsuzluk uygulamalarını “kâr için özel arzuyu” tetikleyen günahkar eylemlerin bir yanılsaması olarak anar.

Yolsuzluk eylemlerinin herkesin gözü önünde sergilenmesi belirsizlik veya irkilme yaratmadan ilerleyemez değiştirilmiş veya manipüle edilmiş olduğundan daima şüphe duyulan kamu haberlerinin kendisinin bir meseleye dönüştüğü bir sürü önemli ipucu, medya organlarının sansasyon açlığını besler. Yolsuzluğun yarattığı gürültü ve bu rezil ifşalar tarafından su yüzüne çıkarılan ekonomik sistemin ağır kargaşalarını maskeleyebilir. Bunların ışığında bu durumlar göz önüne alındığında, daha büyük bir ışığın yolsuzluk uygulamalarını kuşatmasına sevinmemek bize yine de zor gelir. Bize öyle görünüyor ki bu durum gerçekten de bu uygulamaların daha zor kılınması için gereken koşuldur. Bundan böyle, yolsuzluğa bulaşan partiler kamu tarafından kınanmanın utancına ve buna ek olarak cezai hükme katlanmak zorunda kalma riski taşıdığını bilmektedir.

Bütün bunlara rağmen, yolsuzluğun aynı zamanda, ekonomilerin kendisinin evriminde, yeni bir yem ve yeni haklı nedenler bulduğunu nasıl görmeyiz? Ekonominin küreselleşmesine eşlik eden yolsuzluk artışı, kendisinde yolsuzluğun gelişimine elverişli faktörler barındırır. Bu temel akım ekonomik yaşamın faillerinden rekabetin daima kaygan gerçekliğine devamlı adapte olunmasını ister. Rekabet tabii ki de kolay bir bahane olmamalıdır rekabetin bütün iş sektörlerinde, tüm dönemlerde aynı yoğunlukta kendini göstermediğini ve çok yoğun olduğu sektörlerde bile mutlaka yolsuzluk olaylarına neden olmadığını herkes bilir. Yine de yolsuzluk uygulamaları dünyamızda yaygınlaşır ve ahlaki vicdan ile ekonomik zorunluluk arasındaki ayrım her yerdedir.

Yolsuzluk hâlâ kârlı mıdır?

Yolsuzluk uygulamalarını pazar ekonomisi epifenomenlerinin basit boyutuna indirgeyerek göreceleştirmeyi dileyenler için, ekonomi kuramı uzun süre boyunca bir argümanlar deposu ve destek oluşturdu. Bu durumda yolsuzluk tamamen rasyonel bir uygulama diye kaleme alınırdı. Ekonomik alandaki failin, bireysel hatta kolektif (grubunun, ülkesinin, işletmesinin) çıkarını tatmin etmek için adeta kabul edilebilir bir yol gibi yolsuzluğa baş vurduğu doğru değil midir? Oysa ki bu rasyonaliteye itiraz edilir. Son günlerdeki çalışmalar artık yolsuzluk ile ekonomik büyümenin eksikliği arasında bir bağlantı kurar. Ekonomik büyüme için, istatistiklerin ışığında yolsuzluğun gerçekten de iki nedenle zararlı olduğu görülür. Birincisi, yolsuzluk yatırım anlamına gelen ekonomik kararların temelini bozar. Yolsuzluk parayı ve tatmin edilmesi gereken gerçek ihtiyaçların veya projenin kârlılık kaynaklarını, bunları sonuçta kararların sorumluluğunu taşıyan bireylere yöneltmek için çalar. Yolsuzluk, kaynakların israfına neden olur. En sonunda yatırımcıyı, hele de yolsuzluk uygulamalarına ayrılan kaynakların tutarı yüksek seviyelere ulaşıyorsa, yatırımdan caydırır. Böylelikle yönetim ve politikaların dürüstlük ve etkililiği ile bir ülkenin kapasitesi dahilinde üzerine çekebileceği yabancı yatırımların ki bu yatırımlar büyümenin en temel belirleyicileridir hacmi arasında dar bir bağıntı bulunur.  Yolsuzluğun büyüme üzerindeki olumsuz etkileri, ekonomik büyüme ihtiyacının daha kuvvetli olduğu ülkelerde hiç kuşku yok ki iki katı fazladır. Yolsuzluk, yalnızca ekonomik bir sektöre değil, ülkenin tamamına bulaşma etkisi son derece hızlı olabilen endemik bir hastalıktır.

Modern demokrasilere özgü tolerans ortamı bu açıdan bakıldığında, sonrasında önüne geçmenin son derece zor olduğu uygulamalardan yana bir zemin sunar. Oysa demokratik rejimler, yolsuzluğun onların kendi istikrarı için taşıdığı kötülükler konusunda uyarılmalıdır. Şeffaf bir toplum ihtiyacının yükselmesi ile gelir ve mal varlıklarındaki eşitsizliğin artışıyla imlenen bir ortamda, yolsuzluk yönetenlerin otoritesini çökertir ve içerisinde iyiden iyiye serpildiği zorba rejimlerin yolunu açar. Politikacıların yolsuzluğu söz konusu olduğunda, böylesi uygulamaların kabul edilmesi dipsiz bir uçuruma götürür. Politika dünyasındaki çok az kişi, yolsuzluk eylemlerinin yalnızca kişisel saygınlık için değil, aynı zamanda yönetmeye atandıkları topluluğun iyiliği için de ardından sürükleyeceği kötü karakter konusunda tereddüde sahiptir.

Eylem için yol haritası

Somut bir yolsuzluk durumuyla ilk kez karşı karşıya kaldığımızda, geri adım atmak gerekir. Dolayısıyla, bir taraftan hem saf olmaktan kaçınmak, hem de öte yandan yolsuzluk uygulamalarına duyulan tolerans eşiğini düşürmeye çalışmak gibi iki gereklilik doğar. Saf olmaktan kaçınmak, gerekli gibi sunulan bir kötülüğe kanmamak için zorunlu yoldur. Sorumluluklarının uygulanmasında tolerans eşiğini düşürmek, ilerlemenin bir şartıdır. Hepimize öyle geliyor ki yolsuzluk uygulamalarını benimsemeyi reddetmek hem mümkün hem de arzu edilirdir. Yolsuzluğu gerekli bir hastalık gibi gören ilkelerin konumu/sunuluşuyla argümanlar vasıtasıyla savaşılabilir. Yetkililer ile politikacılar için, yolsuzluklara uygulanabilen normlar üzerine bir eylem daima mümkündür.

Uzun lafın kısası, yolsuzluk konusunda kişinin kendisi veya  ister devlet olsun ister işletme topluluk için şeffaflık arayışı, yavaşça olgunlaşmasına eşlik edebilecek olan kendi bilincinin düzenli olarak sınavdan geçmesine götürür.

Hristiyan Communio Dergisi

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.