Miras Dergisi

Zaman mı?

Kutsal Kitap’ın en çok alıntı yapılan ayetleri sıralamasında başı çeken bir ayet paylaşmak istiyorum sizinle. Romalılar 8: 38 şöyle diyor: Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa’da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir.

Geçtiğimiz günlerde Martin Scorcese’in son filmi Silence’ı izleme şansım oldu. Silence, Japonya’ya ilk giden Cizvit müjdecilerin hikayelerini anlatıyor. Francis Xavier’in izinden giden Cizvit rahiplerin dışarıdan gelen tüm dini etkiye kapalı olan Japonya’da yerel imanlılar arasında inancı ayakta tutma mücadelesini konu ediyor. Görüntüler can yakıcı. İşkence, katliam ve idamlar arasında sıkışmış Hristiyanlar’ın belki de yüzyıllar süren zulmüne bir perde aralamış film. Filmi izlerken yukarıdaki ayet sürekli zihnimde döndü durdu. Ama özellikle tek bir kelime diğerlerinin arasından bağırıyordu adeta. Zaman…

Zamanı idrak etmek ve iman yaşamımda onunla mücadele ederek, onu anlayarak, ona alışarak yaşamak benim açımdan en zor şeylerden biri. Ölüm ve yaşamla ve yukarıda bahsedilen oldukça derin kavramların çoğuyla bir şekilde tanışık bir ilişkiye, inişli-çıkışlı bir mücadeleye tanık olarak imanda ilerliyoruz. Ama zaman tümünün arasında en zor kavramlardan biri. Her şeyi kendi dipsiz havuzunda dönüştüren, karşımıza çıkaran ve bizi bu devinim içinde sürekli kendimizle yüz yüze bırakan sonsuz bir paradoks zaman. Dünyaya ve buradaki yaşamımıza dair iyi-kötü kavramların tümü zamanın akışı içinde birçok farklı şekilde karşımıza çıkıyor, değişiyor, yer değiştiriyor ve savruluyor. Bir Hristiyan olarak direncimizin kökü; zamana karşı temel doğrulardan sapmadan, değişen kavramları zamanın bize sunduğu ölçünün dışında değerlendirebilerek Tanrı’ya sadık kalabilmek. Bahsettiğim filmde gördüğüm en büyük işkence de zamanın ağırlaşan ve kişiyi tüm iradesinden koparan yükü oldu. İşkencelerden geçen, açlıkla sınanan, ailesini kaybeden ve zulüm altında inleyen ama teşvik bulan imanlıların zamana karşı direnirken yaşadıkları korkunç dağılma benim için tokat gibiydi.

Hayat maceramızın bir yerinde Mesih’le gerçek bir tanışma yaşıyoruz ve ancak dünyadaki günlerimiz bize göre çok uzun. Her gün gelişen, değişen dünyada, kararlılığımızı sürdürmek ve Mesih’i tanıdığımız ölçüde sevmekten daha zor bir şey yok. İnsanlar, eşyalar, mekanlar ve onların üzerimizde bıraktığı etki karşısında etkilenmeden yaşamak nasıl mümkün olabilir? Bir insan olarak yaşamın etkilerinden kaçmaktan bahsetmiyorum. İnancımızı ayakta tutan sağlam taşları sarsan dalgalar karşısında bu kadar uzun süre direnmek nasıl mümkün olabilir? Bilim, kültür, sanat v.b sosyal olguların her gün farklı alanlarına girdiği zihnimizde imanımızı olduğu gibi yerinde tutmak bazen bir işkencenin dayanılmaz sertliğinden daha etkili olabiliyor.

Özellikle Orta Doğu gibi toplulukların küçüldüğü, kiliselerin 3-5 kişilik gruplara indirgendiği ve genel Hristiyan toplum yaşamından uzak olunan bir yerde; aşağılanmanın, dışlanmanın veya zulüm görmenin dışında Hristiyan bir birey olarak imanlı yaşamı sürdürmenin, zamana karşı yenilmemenin daha zor geldiği anlar yaşamıyor musunuz?

Ailemizin tek Hristiyanı olarak gençliğin verdiği coşku ve atiklik geçtikçe ve ailemiz bizi eski varlığımızda kalmaya mecbur kılan sorumluluklarla sardığında, buna direnmek açlığa direnmekten daha zor gelmiyor mu bazen?

İş yerimizde Hristiyan ahlakı sürdürmek için verdiğimiz onlarca yıl süren mücadelemizin sonunda çevremizin sürekli artan baskısı bizi zamanın kendi dönüşümü içinde yenilmeye zorlamıyor mu? Bunun karşısında tek bir kurşunla öldürülen bir “iman şehidi” olmak daha mı zor?

Bu denli büyük oranda fiziksel bir acı çekmediğim için doğrudan bir cevap veremiyorum. Ama zamana karşı direnen biri olarak, zamana yenilmeme mücadelesinin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Fiziksel acıların ötesinde her gün fikren, ruhen ve sosyal olarak sizi tüketen bir süreci yeniden tanımlamak, stratejiler ve pratik adımlar belirlemek ve bunlara yenide yeniden uyarak yaşamaya çalışmak çok zor.

Zaman bizi yenebilir mi? Yenebilir. Diğer tüm işkenceler gibi karşı konulmaz bir acı eşiğine taşıyabilir bizi. Ancak Tanrı’nın sözüne güveniriz ve Mesih’in bir çözüm sunduğunu söyleyebiliriz. Tabi ki bir reçete vermeyeceğim size. Size sunduğu çözümü bilmiyorum. Ama “bizi Mesih’in sevgisinden hiçbir şey ayıramaz” diyorsa bu size kişisel bir çözüm için açtığı bir kapı olduğunu söylüyor. Benim en büyük ihtiyacım; ölüm, yaşam, yönetimler, güçler, yükseklik, derinlik veya yaratılmış başka bir şeyin ötesinde… Zamana karşı her gün tükenmeye müsait olan varlığımı zamana karşı dayanıklı kılması. Çünkü zaman az önce saydıklarımı en çok besleyen, geliştiren ve bizimle yüzleştiren şey. Zamana karşı savaşma gücü sanırım sahip olabileceğim en değerli armağan olacaktır.

Gökhan Talas

Yayıncı

Yorum Ekle

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.