Miras Dergisi

Beni Çaresiz Bırak Ey Tanrı!

Tanrı’nın beni çaresiz bırakmasını ister miyim? Çözümsüz, umutsuz ve takatsiz kalmayı? Bunun yerine çoğumuz Tanrı’dan çare diliyoruz, yaşadığımız sorunlar karşısında mutlak çözümler ve güçsüz anlarımızda güç istiyoruz. İnsan olarak yetersiz ve güçsüz varlıklarız. Kendimizi çoğu zaman içinden çıkılmaz durumlara sokuyor bazen de başkalarının veya genel sorunların kurbanı oluyoruz. Her durumda hayatımız, sorunlarla mücadele ettiğimiz bir savaş alanı gibi. Ve doğal bir tepki olarak eğer O’na inanıyorsak çözüm için Tanrı’ya yakarıyoruz. Başka gidecek yerimiz yok, nihai bir çözüm için Tanrı’nın iradesinden daha güçlü bir irade yok. 

Son zamanlarda kişisel (içsel) olarak zor bir dönemden geçiyorum ve hayatımı hem değerlendirdiğim hem de onun varlıksal acılarını çektiğim bir süreç bu. Kendimle ve Yaratıcımla olan bir muhasebe ve anlama dönemi de diyebilirim. Çoğu zaman kendimi yürümekte yetersiz gördüğüm ve iman hayatımın en garip ilişki sürecini yaşıyorum Tanrı’yla. Ve sürekli çözüm için sesini duymayı bekliyorum. Engellerle karşılaştığımda umuda ve güce ihtiyacım olduğunu biliyorum ve Tanrı’dan diliyorum. Dua edemediğimde bir müdahalede bulunmasını istiyorum. Kutsal Kitap’ın kapağını bile açmak istemediğim zamanlarda kulağıma fısıldamasını bekliyorum. Gözünü annesine dikmiş ve ağzını açıp yiyecek bekleyen yavru bir kuş gibi hareketsiz ve istekliyim…

Ama son günlerde belki de yöntemsel ve ruhsal olarak bunun hatalı olduğunu düşünmeye başladım. Tanrı’nın benim planladığım ve tasarladığım çözümlere onay vermesini beklemek gibi bir hata bu. Kafamda tespit ettiğim, kendime güvenerek her türlü çözüm yollarını çizdiğim ve yaşadığım krizin çıkış planını yaptığım bir tutumla Tanrı’nın harekete geçeceği anı bekliyorum. Dualarımın biçimi değişti, bana göre teslimiyetçi ve itaatkâr bir dua etme biçimim var. Kalbimdeki boşluğu görüyor ve O’na yer açıyorum ve o yeri de kendim bizzat belirlemiş durumdayım. Aslında her şeyi Tanrı için kolaylaştırmış bulunuyorum bir anlamda. İyi ve uslu bir çocuk gibi hatalarımı kabul ettiğim, yaşamıma dair doğru çıkarımları yaptığım ve artık doğru sonuçları görmem gerektiğine inandığım bir ruh hali içindeyim. Kutsal Ruh’un da yardımı olmadı değil tabi. Bu konuda da yeteri kadar açık olduğuma inanıyorum. Yani tüm formülü doğru uygulamış ve sınavına iyi hazırlanmış aynı zamanda da alçakgönüllü davranmış biri olarak çözümü hak ettim.

Ya da ben öyle sanıyorum… Şu anda aklımda keskin bir kırılma var. Tanrı’nın mutlak sessizliği mi yoksa aslında benim duymak istediklerimi söylememesi mi bilemiyorum. Ama planım çökmüş gibi görünüyor. Aklın, mantığın ve teolojik dayanaklarımın sarsıldığını görüyorum. Peki ama nerede durmalıydım, yoldan hangi aşamada saptım? Yukarıda saydıklarımın yanlış olduğunu kim söyleyebilir ki bana? Bir Hristiyan için atılması gereken adımlar gayet açık değil mi? Seminerlerde, kilise toplantılarında öğrendiklerimi aşağı yukarı bunlar değil miydi? Ya da ben mi yanlış anladım?

Şimdi başka bir rüzgârın içimde dolaştığını hissediyorum. Başka bir duanın zihnimi dalgalandırıp, istemediğim bir yere doğru beni çektiğini görüyorum. Kalbimden, zihnime uzanan, acı verici ve anlamakta zorlandığım bir ruhsal doğum veya ölüm. Çünkü karanlığımın içinde kendi yaktığım ışıkların aslında bir ehemmiyeti olmadığını farkediyorum. 

Tuhaf ama gerekli olarak; Tanrı’dan beni çaresiz bırakmasını istiyorum. Önüme koyduğum çözümleri benden almasını ve gücümü sonuna kadar tüketmesini. Çünkü bu dimdik ayakta duran varlığın O’nun isteğini ve amacını eskisi gibi iyi anladığından emin değilim. Bir çoğumuzun önüne konan o kesin ve buyruk gibi sallanan önermeler içinde kaybolduğumu ve yeni bir yola ihtiyacım olduğunu anlıyorum. Kendimden özgür kalmaya, alçakgönüllülük sandığım kibrin gölgesinden kurtulmaya ihtiyacım olduğunu biliyorum. O yüzden duam odur ki Tanrı kendi inşa ettiğim umudun yerle bir olması için elini uzatsın. Kalbimde beni aydınlattığını sandığım o ateşin aslında yakıcı ve ışıksız kör bir rehber olduğunu bana göstersin. Davut’un Saul’dan kaçarken güvendiği kentlerde, mağaralarda, dostlar arasında yaşadığı hayal kırıklıklarının onu diriltmesi gibi bir diriliş bahşetsin bana. Ya da İlyas’ın korkusunu, Yunus’un nedametini, İbrahim’in kararsızlığını, Eyüp’ün anlayışsızlığını versin… Başka türlü nasıl O’nu gerçekten anlayabilir ve kendimi yeniden duyabilirim? 

Bu makaleyi okurken düşünmeni isterim. Sana öğretilen “teşvik” aslında seni nereye götürüyor? İnsan algısının biçimsiz labirentlerinde şekillenen o mantık oyunlarıyla kendini nasıl kazanacaksın? Kaybetmeden nasıl bulacaksın ve yıkılmadan nasıl kalkacaksın. Yarım yamalak yürüdüğün bu hayatın, aradığın gerçek çözümün kendi kurduğun sisli hayaller içinde eriyip gittiğini nasıl göreceksin?

Gökhan Talas

Yayıncı

2 Yorum

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

  • Kalemine, yuregine, özeleştirine saglik kardesim.
    Yaşamımizin “fırtınalarında”çalkalandığımızda Tanrının gözü “düşüşlerimizde “değil “iyileşerek kalkışlarımızdadır”
    Bunu “ mükemmel” sayar
    Ve fırtınanın adı
    “ mükemmel fırtına” olur.
    Duam o ki; Tanri’nin sessizliginden , senin icin hazirladigi iyiyi anlayarak, zaferle cikip; Gokteki iradenin sende acildigi o dogruya adim atasin! 🙏🏼

    • Çok teşekkürler Ayda abla. Rab hepimizin yüreklerinde sessizliğinden büyük zaferler çıkarsın.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.