Miras Dergisi

Budizmin Cennet Yanılgısı

Cenneti Umut Etmeden Yaşamak: Budist Soteriyolojide Karma, Yeniden Doğuş ve Benliksiz Kurtuluş

İnsanlık tarihi boyunca cennet tahayyülü, sadece bir dinî inanç değil, aynı zamanda varoluşun anlamına dair kolektif bir özlemin ifadesi olmuştur. Hristiyanlık bu özlemi Tanrı’nın varlığıyla dolu bir mekânda, kişisel bir birliktelik idealinde somutlaştırırken, Budizm bambaşka bir kurtuluş modeli önerir. Burada kurtuluş, sonsuzlukta Tanrı ile birleşmekten çok, arzularla tanımlanan benlik yanılsamasından bütünüyle özgürleşmeyi amaçlar. Bu yönüyle Budist düşünce, Batı’nın teistik dinlerinden radikal biçimde ayrılır. Özellikle karma, yeniden doğuş ve “anattā” (benliksizlik) gibi kavramlar üzerinden şekillenen bu soteriyoloji, modern seküler dünyada bile derin etkilere sahiptir.

Budizm’in temel ontolojik varsayımı, varlığın geçici ve koşullu olduğu yönündedir. Tüm oluşlar, nedensel bir zincirin sonucu olarak meydana gelir; hiçbir unsur kendi başına kalıcı ya da bağımsız değildir. Bu düşüncenin soteriyolojik yansıması ise, insanın acı çekmesinin kaynağının arzuya ve benliğe olan bağlılığı olduğudur. Dolayısıyla kurtuluş, yani “nirvana”, bu arzusal bağlılıkların ortadan kalkmasıyla mümkün olur. Ancak burada dikkat çekici olan, Budizm’in bu kurtuluşu ilahi bir varlığa atıf yapmaksızın tasarlamasıdır. Ne aşkın bir Tanrı’ya ihtiyaç vardır ne de bir “ruh” fikrine. Aksine, bu tür kavramlar, arzuya dayalı tutunmaları artıran yanılsamalardır.

Karma kavramı bu sistemin etiğini belirler. Ancak karma, Hristiyanlıkta karşılaştığımız günah-ceza bağlamından farklı olarak, mekanik bir neden-sonuç ilkesiyle işler. İyi niyetle yapılan eylemler, olumlu sonuçlar doğurur; kötü niyetle yapılanlar ise acı doğurur. Fakat bu sonuçların ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağı, karma sisteminin en belirsiz ve aynı zamanda en dogmatik boyutunu oluşturur. Budist kozmolojiye göre karma sadece bu yaşamı değil, geçmiş ve gelecekteki çok sayıda yaşamı da etkiler. Bu anlayış, Tanrı’nın yargısına dayanan bir ahlak sistemi yerine, evrensel ve kişisel bir ahlaki sorumluluk önerir. Fakat bu öneri, kişisel kimliğin sürekliliğini reddeden “anattā” doktriniyle çelişkili bir zemin üzerine oturur. Eğer kalıcı bir “ben” yoksa, geçmiş yaşamların karması kim tarafından taşınır? Bu soru, Budist düşüncenin felsefi gerilimlerinden biridir ve yüzyıllardır çeşitli okullar tarafından farklı biçimlerde yanıtlanmıştır.

Yeniden doğuş kavramı da benzer bir çelişkinin içine yerleştirilmiştir. Birey öldüğünde, onun ruhu değil, karmik etkilerle şekillenmiş bir devamlılık, başka bir varlık biçiminde dünyaya gelir. Bu döngüsel yapı, “saṃsāra” olarak tanımlanır ve nihai hedef bu döngüden çıkmaktır. Ancak bu çıkış, kişisel bir bilince ulaşmayı değil, bilinçli varoluşun tüm biçimlerinin sonunu ifade eder. Nirvana, Hristiyan cennetinden bu yönüyle keskin biçimde ayrılır. Çünkü Hristiyan inancında cennet, Tanrı ile birlikte sonsuz, şefkatli ve kişisel bir yaşantıyı temsil ederken, Budist nirvana benliksiz, arzudan arınmış ve tanımsız bir özgürlük halidir.

Bu bağlamda Budizm’in “bağsızlık” (non-attachment) ilkesi, yalnızca dünyevi zevklere değil, aynı zamanda sevgiye, aidiyete ve hatta var olma arzusuna karşı da uyanık bir mesafeyi önerir. Budist uygulamalar —meditasyon, sessizlik inzivaları, oruç ve zihinsel disiplin teknikleri— bu bağsızlığı öğretmek için tasarlanmıştır. Ancak bu öğreti, insanın temel duygusal ihtiyaçlarıyla doğrudan bir çatışma içindedir. Hristiyanlık, insanı sevgiye yönelmiş bir varlık olarak tanımlar ve Tanrı’nın da sevgi olduğu (1. Yuhanna 4:8) fikri üzerine kurulur. Oysa Budist bağsızlık anlayışı, sevginin bile acı üretebileceği fikrinden hareketle, duygulara temkinli bir yaklaşımı yüceltir. Bu açıdan bakıldığında, Hristiyanlık’taki “agape” türü sevgi —yani karşılık beklemeyen, özverili sevgi— Budist bağsızlıkla benzeşiyor gibi görünse de, hedeflerinin ve kaynaklarının tamamen farklı olduğu aşikârdır.

Budist kurtuluş anlayışının bu karakteri, modern dünyada ilgi çekici bir cazibe üretmektedir. Özellikle bireysel özgürlük, zihinsel dinginlik ve içsel denge arayışındaki Batılılar için Budizm, dini dogmalardan uzak bir yaşam felsefesi olarak sunulmaktadır. Ancak bu sekülerleştirilmiş Budizm biçimleri, sistemin temelini oluşturan karma ve yeniden doğuş öğretilerini büyük ölçüde ihmal eder. Böylece Budizm, esas anlamından kopartılarak bir tür “manevi minimalizm” haline gelir. Fakat bu indirgeme, Budist öğretinin bütüncül yapısını zayıflatır ve bağlamından koparılmış meditasyon tekniklerini, ruhsal arınma için yeterli gören bir anlayışı besler.

Hristiyan teoloji açısından Budist soteriyoloji, insanın kendi gücüyle kurtuluşuna ulaşabileceği fikrini yansıttığı için temelden sorunludur. İnsanın günahkâr doğası nedeniyle kendi çabasıyla kurtuluşa eremeyeceğini söyleyen Pavlus’un öğretisi (Romalılar 3:23-24), Tanrı’nın lütfunun zorunluluğunu vurgular. Hristiyanlık, kurtuluşu Tanrı’nın insana yönelişi olarak tanımlar; Budizm ise kurtuluşu insanın arzularını terk edişi olarak tarif eder. Bu, yalnızca yöntemsel değil, aynı zamanda varlık felsefesi bakımından da köklü bir farktır.

Sonuç olarak Budizm, kişisel kurtuluşu arzuların söndürülmesiyle tanımlar ve cenneti bir hedef olarak değil, bir dikkat dağınıklığı olarak görür. Hristiyanlık ise cenneti, sevginin ve Tanrı’yla ilişkinin nihai mekânı olarak sunar. Bu iki yaklaşım, insan varoluşuna dair iki ayrı yolculuğun haritasını çizer. Biri benliğin çözülmesiyle huzura ulaşmayı, diğeri ise benliğin ilahi sevgiyle tamamlanmasını önerir. Belki de bu yüzden, cennet Budist için bir yanılgı olabilir ama Hristiyan için umutla beklenen bir vaat olmaya devam eder.


Kaynakça

  • Batchelor, Stephen. Alone With Others: An Existential Approach to Buddhism. Grove Press, 1991.
  • Collins, Steven. Selfless Persons: Imagery and Thought in Theravāda Buddhism. Cambridge University Press, 1982.
  • Gethin, Rupert. The Foundations of Buddhism. Oxford University Press, 1998.
  • Gombrich, Richard. Theravāda Buddhism: A Social History from Ancient Benares to Modern Colombo. Routledge, 2006.
  • Harvey, Peter. An Introduction to Buddhism: Teachings, History and Practices. Cambridge University Press, 2012.
  • Keown, Damien. Buddhism: A Very Short Introduction. Oxford University Press, 2013.
  • Loy, David. “The Deconstruction of the Self in Buddhist Thought.” Philosophy East and West, vol. 35, no. 3, 1985.
  • McMahan, David L. The Making of Buddhist Modernism. Oxford University Press, 2008.
  • Rahula, Walpola. What the Buddha Taught. Grove Press, 1974.
  • Volf, Miroslav. Free of Charge: Giving and Forgiving in a Culture Stripped of Grace. Zondervan, 2006.
  • Wright, N. T. Justification: God’s Plan and Paul’s Vision. SPCK, 2009.

Gokhan Talas

Yayıncı

Yorum Ekle

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Bizi takip edin!

Sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ederek dergimizle ilgili son güncellemelerden haberdar olabilirsiniz.